Cumartesi, Nisan 30, 2011

DAĞIN ARDI, ŞİRİN!...

Coşkun sular bir yerlerde durulur
Sonunda vardığı yeri düz olsun.
Gün gelir herkesten hesap sorulur
Yeterki yerinde duran söz olsun...

Bilmeyene dardır oynarken yerler
Elbette hamama girenler terler
Yağmurun adına bereket derler
İster bahar yağsın, ister güz olsun...

Suçlu vır-vır öter, şirret bağırır
Dost dilinin değdiği yer ağırır
Millet yiğidini zorda çağırır
Yeterki yürekte Türkçe öz olsun... (M.A.)

İnançsız-itîkatsız, güvenilmeyen-güvensiz, doyumsuz-huzûrsuz bir gürûh olduk! Ne kimseye güveniyoruz, ne de güvenen var! Aldatan aldatana, soyan soyana, söğen söğene, kıran kırana günlerdeyiz! Tahtaravalli dünyayla inip-çıkıyoruz! Çıkarken hafif biz, inerken ağır biziz!
Oyalayan da biz, oyalanan da! Ağlayan da biz, ağlatan da! Aldanan da biz, aldatan da! Yoldan geçene küfreden de biz, küfredilen de!
Suskunluğumuz, sessizliğimiz bu yüzden!
Ne seçilenden memnûnuz, ne seçilemeyenden vaz geçeriz!
Adına demokrasi denilen bu ithâl "izm"le tanıştık tanışalı böyleyiz! Batılılaşma adıyla taklitçiliğe soyunduğumuz yıllarda Namık Kemâl, bu yüzden;
"Kimi görsek etekleriz/ Ne utanmaz köpekleriz!" diye feryâd etmiş!
Muhteşem Türk Atatürk; binbir emekle Cumhuriyeti kurup yönetimi, millete teslîm ettikten sonra, 1948'de Neyzen Tevfik;
"Sen şifâbahş sanma bu teşkilâtı/ İlmi biz, halkı uyuşturmak için kullanırız." diye bu yüzden şikâyetlenmiş!
Eğer unutmasaydık, gerekenden gereken dersi alsaydık; sığamadığımız, üzerinde güneş batmayan bir coğrafyadan Anadolu'ya sığınır mıydık? Kimseden yana olmadan, eyyâmcılıkla her kesin bizden yana olmasını beklemek gafletine düşer miydik?
Kimi yalnız bıraktıysak, onun tarafından yalnız bırakıldık! Kimi terk ettiysek, onun tarafından terk edildik! Terk ederek terkettiren de, kendimizi yalnızlığa mahkûm ettiren de biziz!
Millet olarak tedâvisiz bir derde düştük! Vatanlaştırmak için yüzlerce yıl, milyonlarca can verip ırmaklarca kan akıttıktan sonra vatanı yeniden toprak edecek hainler icat ettik! Kanla-canla vatanlaştırdığımız yerleri dolarla-euroyla satıp hem ceddimize ihânet ettik, hem de vatanı toprak ettik bir daha!
"Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdâdımızın Tükürür çehremize zannederim tarihi!" diyen Neyzen'e güldük!
Vatanı böyle ucuzlatmak, milleti böyle hafifsemek, milliyetçilik adıyla halkçılık yapmak, demokrasi diye bölücüleşmek, diplomasi diye korku zirvesi yapmak var mıydı?
Bu kadar açık alçalmaya, bu kadar sessizlik var mıydı? Sıra beklemek aymazlığı var mıydı?
Aklı başa toplamak zamanı!
"Taş bitti inşaat paydos!" diyemeyiz. Vatanlaştırdığımız topraktan kerpiç yapıp inşaata devam zorundayız. Hiç kimsenin ne kara kaşına, ne de taşına muhtâç değiliz!
Ya Haçlı'dan öğrendiğimiz Polyanna rolüyle zorla gülümseyip suratımızı buruşturacak, ya da Ferhat'ça dağ delme zorunu seçeceğiz! Zorun sonu mutluluk. Ödülü, Şirin; varlığı huzûr olan şirin Hürriyet...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: