Cumartesi, Şubat 04, 2012

DİNDÂR NESİL Mİ, KİNDÂR NESİL Mİ?

"Benim ifademde ... Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunun arkasındayım." R.T. Erdoğan
Her devletin; yasalara, millî ve mânevi değerlere bağlı, millî menfaati şahsî menfaatinin üzerinde tutabilen karakterde nesiller yetiştirmek hakkıdır, görevidir. Bu görev, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullarda, bakanlığın yetiştirip denetleyeceği öğretmenlerle yapılır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran Gâzi Meclis, bu uygulamaya Tevhid-i Tedrisât demiş ve bunu yasal koruma altına almışlardı! Çünkü 19. yy. ortalarına kadar Osmanlı'da eğitim-öğretim, Enderûn ve vakıfların, tarikatlerin ve varlıklı şahısların insafına terk edilmişti! Dolayısıyla farklı kurumlardan yetişmiş, farklı okumuşlar arasında mektepli-medreseli çekişmesi, iyice sertleşmişti! Bunlara bir de misyoner okulları, azınlık okulları ve kolejler adıyla Haçlı güdümlü okullar katılınca, üç farklı şekilde yetişmiş insan yüzünden anarşik bir curcuna vardı! Farklı yetiştirilmiş, farklı düşünenler yüzünden her vilâyette farklı uygulamalar, farklı sonuçlar vardı!
Mektep, medrese ve azınlık okullarında yetişmişlerin hemen hepsi, yetiştikleri tarzla güya Devlet-i Âliyye-i Osmaniyye'ye hizmet ederken Osmanlı'yı paramparça ediyorlardı!
Bu keşmekeş sonunda; Başkent İstanbul ve bütün kaleler, Düvel-i Muazzama veya Yedi Düvel adıyla gelen müttefik(!)lerce zaptedilmiş, bütün tersânelere girilmiş, bütün ordular terhîs edilerek dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgâl edilmişti! Millet varsa devletin varolacağına inanan bir avuç millet evlâdı, Mustafa Kemal önderliğinde sine-i millete dönmüş ve "Ya istiklâl, ya ölüm!" kararıyla İstiklâl Mücâdelesini başlatmışlardı! En az iki yüz yıllık bir hazırlıktan sonra işgâl edilen vatan topraklarından kurtarabildikleri kadarını kurtarıp sınırları bugünkü sınırlar, nüfûsu 15 milyon bile olmayan bir Türk Devleti kurmuşlardı! "Hasta Adam"ın ölümüyle paylaşım bekleyen leş kargası Haçlı'yı şaşırtan bir mahâretle dipdiri bir Türk Devleti ile dünya karşısına çıkmışlardı!
Üç yüz yıl sonra, yeniden geri dönülüyor!
Eğitim-öğretim nerdeyse tamâmen özelleştirildi! Tarikatlerde, cemaaatlerde, farklı farklı dinci müslümanlar; bölge fakültelerinde farklı farklı dinci öğrenciler, bakanlıklarda farklı farklı dinci kadrolar ve bölge bölge farklı dinci siyâsetçiler sâyesinde; Düvel-i Muazzama'yı, sîne-i milletten alınan güçle kaçanın kurtulduğu, kaçamayanı toprağın altına gömen Gâzi Atatürk'ün, Gâzi Paşaların, Gâzi Ûlemânın emeklerini inkârla bir geri dönüş programlanıyor ve açıkça söyleniyor!
Destur! Orda durun! Bu, o kadar kolay ve o kadar ucuz değil!
Şimdi; bu kindâr dindâr, intikamcı demokrat maskelilerin hiç bir yaptığını onaması mümkün olmayan ama şimdi yazarak bir kere daha ikrârımızı Tanrım'ın nasip ettiği; "Eşhedü en lâilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abd-i Hû ve Rasûl-ü Hû. / Tanıklık eder ve açıkça söylerim ki Allah'tan başka tapılacak yoktur ve tanıklık eder, açıkça söylerim ki Hz. Muhammed O'nun kulu ve Peygamberidir." Kelime-i Şehâdetimizle biz, dindâr değil miyiz?
Bizim kalbimize mi girdiler? Veya bizim de aynen kendileri gibi din dışı davranacağımızı mı zannediyorlar? Veya bizim Türk'çe sert itirâzımızla mazlûm rolüne yatarak Türk Milleti'ni bir daha Allah ile aldatmaya mı hazırlanıyorlar?
Kelime-i Şehâdeti Allah rızası için haykıranTürk Milliyetçileri; "Haddinizi bilin!" demez mi? Milleti, enâyi yerine koymaya kimsenin hakkı yoktur, haddi de değildir! Türk Milliyetçileri nasıl ki hiç bir cemaat mensûbuna; "Yaratan'ın hatırına sevmek" samîmiyetiyle saygıdan başka bir davranış göstermiyorsa; hiç kimsenin, hiç bir cemaatin, hiç bir tarikatin, hatta hiç bir mezhebin de Türk Milletine saygılı davranmaktan başka yolu yoktur!
Aksi halde; "Ey Ali! Siz, Rumlarla mutlaka çarpışırsınız ne var ki sizden sonra İslâm'ın yüzakı Türkler gelir ve Rumlarla onlar çarpışır. Onlar, Allah yolundadırlar ve ne bir kınayanın kınaması, ne de dedikodusundan korkmazlar! İşte onlar tesbîh ve tekbîr sesleriyle İstanbul'u fethederler. *" tarifli Türk Milletinden, tahmin edemeyecekleri tarzda bir karşılık göreceklerini söylemek durumundayız vesselâm...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
*Hz. Peygamber'in Hadislerinde Türkler- Prof.Dr. Zekeriya Kitapçı

Hiç yorum yok: