Pazar, Kasım 18, 2012

AAAH! İNÂDINA KEŞKE!...

Keşke edebe gücüm yetse! İçimden geçenleri, dilime aktarabilsem keşke!...
O kadar pervasızca, o kadar saygısızca saldırıyor, incitiyorlar ki! Ve bu saldırıları, en emîn yer olan Din’in arkasına saklanarak öyle mürâice, kalleşçe, sisice yapıyorlar ki!...

Mücahid Erbakan ağzından; "Haçlı Uşakları, Avrupa Garsonları, Siyonizm yandaşları, Patates Dinliler" dedikleri bütün partileri sollayarak AB'ci kesilen mürâilerin; daha dün yerden yere vurup tel'in ettiklerinden kat kat fazla uşaklaşanların, tenkit edenlere "dindar" maskesi ve takvâ ile karşı çıkışlarını görünce, edebe kızmaya başladım!...
Fikrimin neresinde ifrât var diye, sorgulamaya başladım! Kur'ân beyânına göre Türk yaratılıp, Türkçe lisânımla donatıldığımı biliyorum. Türk'üm, soyumu seviyorum, Türk milliyetçisiyim! Türk milleti mensûbuyum, milletimi seviyorum, Türk milletçisiyim ve sorgulamağa başladım:

Kerbelâ'da lâin Yezid'in elinden Hz. Hüseyn'i kurtarmak için kuşatmayı yarıp yetiştiğimizde, medeniyetin neresindeydik?
Çağ açıp çağ kapatırken, güllerle karşılandığımız Bizans'ta bütün inançları serbest bırakan hoş görülü tavrımızla asimilasyona tenezzül etmezken,  medeniyetin neresindeydik?
Yüzlerce yıl, İslâm adına tek başımıza Haçlı Seferlerine muhatapken yendiğimiz Haçlı komutanları bağışlayıp serbest bırakırken medeniyetin neresindeydik?...

Yedi Düvel adıyla gelen "Tek dişi kalmış medenî canavarlar"a karşı kazandığımız zaferlerde kıyım yapmadıysak, medeniyetin  neresindeydik?
BOP Eş Başkanlığı ve Medeniyetler-arası İttifak Eş Başkanlığı ile övünen bir Başbakanla; AB ve ABD diktesi geceyarısı yasalarıyla "İleri demokrasi" ye terfi etmiş bir ülke olarak bugün medeniyetin neresindeyiz?...
90 yıl önce müslüman soykırımlarında karagâh olan Kiliseleri, "Ya Allah! Bismillah!" diye açıyorsak medeni miyiz? 

Türk kanı-canı pahasına vatanlaştırılan toprakları, vakıflaşan siyonistlerin alıp Havralar açmasına göz yumarsak medeni miyiz?
Diyalog diye, dinimizle kavga edersek; "Ilımlıyız, tevhîdde birliği belirten Lailahe ilallah yeter!" deyip Kelime-i Şehâdeti kırparsak, medeni miyiz?
Allah'ın; "Acze düşüp elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaşın." (Tevbe-29) emrini atlayıp  ileri demokrasi diyen kan içici vampir bölücülere göz yuman Haçlı Müslümanlara uyarsak medeni miyiz? 
Bunun adı, savaşmadan, teslîm olmak değil mi?
Keşke zamana da gücümüz yetse ve 550 yıl geriye dönebilsek! 
Girdiğimiz Bizans’ta taş üstünde taş, boynunda istavroz gördüğümüz hiç bir gövde üzerinde baş bırakmasak! Adâlet diyeceğimize; ABD’nin Afganistan'da, Irak’ta, Libya'da Arap ülkeleri ve Müslüman memleketlerde uyguladığı "bombalı demokrasi" yi biz de uygulasak, bugün yaşananlar yaşanır mıydı?...
Dindarlık ve takvâ adıyla İslâm'ı tahrîp edenlere; Türk'ten başka her kesin ırkçılığına izin ve taviz verip Devleti âciz düşürenlere; en az kendileri kadar mürâi olan Kemalist ve Atatürkçü yobazları; ateist-teist NATO Generallerini bahâneyle Atatürk'ü yargılamaya yeltenenler, buna cesaret edebilirler miydi?…
Biz, millîliğin-ulusallığın HIV Virüsü demokrasiyle anlaşamayacağız galiba! 
Çünkü son otuz yılda; ABD'nin 'bizim çocuklar'ının desteği ile bütün partiler kapatılıp hükümet edilen ANAP adlı Deprem Çadırıyla olmadı! Kendilerini farklı zanneden, sistem imalatı partileri Meclis'e taşıyıp kurdurulan koalisyonlarla olmadı! Altı kere gidip yedi kere gelen Demirel'le olmadı! Karaoğlan'la olmadı! -NFK deyimiyle- "Şerbakan" la olmadı! Milli Şef'in devamı CHP ile Menderes'in devamı AP koalisyonuyla da, Hacı-Bacı koalisyonuyla da olmadı! Gömlek değişmeyi, dönmeyi Gelişme diye yutturup takîyyeyi siyasi literatürümüze kazandıranlarla da olmadı, olmuyor! Denenmemiş, hükümet edilmemiş parti kalmadı!  
Ve Devlet zora, millet dara düştü!
Milliyetçiler, Ülkücüler olarak biz, kurtuluşu, Yeniden Türk Milliyetçiliği'nde gördük! Bu uğurda öldük-öldük, dirildik! Binlerce şehit verdik! Cezaevlerini hürleştirdik! Gurbeti yurt edindik! Öldürüldük, tükenmedik! Ezildikçe çoğaldık ve tam başaracağız derken, neye uğradığımızı anlayamadık! "Ne mozaiği ulan!", "Gerekirse kan dökeriz, can veririz!" diye kükrüyorduk, sesimiz kesildi! Bizi, kendimize yok ettirdiler!
Oysa bizi yok edeceklerini zannedenleri çok korkutmuştuk! 
Uzaktan kumandalı, ipi Okyanus ötesindeki siyâsi topaçların, Karen Fogg çocuklarının, dolma kalemlerin, bizden korkmasından daha doğru bir şey yoktu aslında! Türk Milliyetçiliği iktidarında hesaba çekileceklerini biliyorlardı! Hâlâ biliyorlar! Bu yüzden panikte, bu yüzden saldırgan, bu yüzden Haçlı işbirliği ile milleti sindirme psikopatlığındalar!
Ama yetti artık, yetmeli gayrı!...
Eğer; "İnadına" oluyorsa; Müşrîkin-mürâinin, diyalogcuların-ittifakçıların inadına;  siyonistin-haçlının, AB’nin-ABD’nin inadına; günümüz Taif Ehli Haçlı Müslümanların inadına; 'Türk'üz, Türk Milliyetçisiyiz!' diye haykırarak varlığımızı sürdürmek zorundayız!

Milletliğimizi koruyamazsak, devlet mi kalır? Devlet kalmazsa vatana ne gerek var? 
Türklüğümüzü, Millet bütünlüğümüzü hedefe aldılar, görmüyor musunuz?
Bütün işbirlikçi Haçlı Müslümanların inadına; "Her şey Türk'e göre, Türk tarafından, Türk için!" diye meydanlarda kükreyip, gökkubbeyi inletmezsek bizi fark ederler mi?

TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: