Pazar, Kasım 11, 2012

YAZI-YORUM'LA DERTLEŞME!...

Selâm ile...
Çok Kıymetli Ali BAYKAN Kandaşım ve şahsında cümle gönüldaşlarım;
Bu açık mektup türü yazım; hâlden vazife çıkaran bir ukalânın, haddi bildirilmesi üzerine kınına çekilmesinin ifşâsıdır!
Aynı zamanda sizin âdil vicdânlarınızın hakemliğinde kendi kendimi, sorgulama ve yargılamamdır ve siyâsî içerikli son yazımdır!
Dostlarım;
İnsanlar nâmûslu veya nâmûssuzdur! Şerefli veya şerefsizdir!

Bu kavramların azı-çoğu olmaz; bu kavramlarda kıstas, ya heptir ya da hiç! Yani az nâmûslu veya az nâmûssuz olunamayacağı gibi az şereflilik veya az şerefsizlik te söz konusu değildir!
Bunlar; ma'şerî vicdânın değer yargılarıdır ve görüldüğü kadarıyla isnâd olunur.
Bir de vicdânî nâmûs dediğim ve çok önemsediğim bir karakter olgusu vardır ki bunun tanığı sadece kişinin kendisi olur! 
Vicdânî nâmûsun olmazsa olmazı; ketûmiyet, sırdaşlıktır. Eğer sırdaş olarak seçtiğiniz bir kişiyle paylaştığınız düşünceniz, bir başka kişi tarafından bilinmişse ve bunu siz söylememişseniz, seçtiğiniz sırdaş değildir, ketûm değildir, dolayısıyla güvenilir değildir.
Sevgili Ali Baykan Kandaşım;
Kongre süresince sizinle vakitli vakitsiz, dakikalar bazen saati bulan veya aşan sohpetlerimiz, fikir teâtilerimiz oldu. Üzerinden aylar geçmesine, kongre tamamlanmış olmasına rağmen paylaştıklarımız hâlâ aramızda. Bu anlamda, yani sırdaş seçimimde yanılmadığım için hem sizinle iftihâr ettim, hem de izninizle sırdaş seçimimi beğeniverdim!
Sevgili Kandaşım;
Geçmişte olmuş, olan ve olacak olan bir gerçeği artık bilenler biliyorlar. Siyâsetin iki düşünceyle yapıladığını, yapılıyor olduğunu ve yapılacağını biliyoruz.
Bunlardan birincisi ideâlistçe, şahsî menfaatlerini asla düşünmeden, millî dertleri kendine dert edinerek yapılan mücâdele şeklidir ve doğrudur.
Bir diğeri şahsî istikbâl hesaplarıyla siyâset yapılmasıdır ki burada kişinin, nerede siyâset yaptığı önemlidir eğer doğru adreste siyâset yapıyorsa bu da doğrudur.
Ama dün böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacak ki; şahsî istikbâl düşünceleriyle doğru adreste siyâset yapanlar, ideâlistlere aptal dediler, diyorlar, diyecekler ve ideâlistler de şahsî istikbâllerini önde tutarak siyâset yapanlara bencil, egoist, çıkarcı dediler, diyorlar, diyecekler!...
Şahsen birinci kategoride yani şahsî istikbâl hesaplarıyla doğru adreste siyâset yapan Ülküdaşlarımca "Aptal" pâyesinin lâyık görüldüğü kişilerden olmaya gönüllü oldum, böyle de devâm edeceğim!
Meselâ size desem ki; ne kongre süresince, ne de kongreden sonra Sevgili D. Müsâvat DERVİŞOĞLU ile hâlâ yüz yüze gelip tokalaşmadık bile!...
En son görüşmemiz de, bugün yine benim aramam üzerine oldu! Sevgili Dervişoğlu, fakîri aramaya hiç tenezzül etmediler!
Bunun iki sebebi olabilir: Ya Sevgili Dervişoğlu bana güvenmedi, güvenmiyor, ya da beni yeterince önemsemiyor!
Eğer sebep birinci ise Dervişoğlu ayıp eder!
Yok ikincisi ise haklı olabilir, hatta haklıdır! 
Çünkü ben bir kişi olarak yalnız başıma yaşamama rağmen çok kişilik düşünmeyi kendime ilke edinme ukalalığını bilerek seçenlerdenim!
Yine zannederim bendenizin her zaman köprülüğe gönüllü olduğum da biliniyordur!
Ben köprü yaptırıp üzerinden geçenleri köprücübaşlarına saydırmayı, çetele tutturmayı hiç denemedim! Hep köprülüğe gönüllü oldum ve üzerimden kaç nâmert geçerse geçsin önemsemeden bir mert geçmişse köprülük görevimi, bî-hakkın yaptığımı düşünerek kendimi tesellî ettim!
Sevgili Ali Baykan Kandaşım;
Bizzat biliyorsunuz ki; kongre sürecinde de köprülüğe soyundum! 
Yıllardır heves ve iştiyâkla yazılarımı yayımlayarak beni okurlarımla buluşturan Gazetem, Koray Aydıncılık yapmadığım için bana mesâfe koydu!
Bu mesâfeli davranıştan nasıl rahatsız olduğumu ifâdede zorlanıyorum!
Diğer taraftan herkesten önce gönlümün Müsâvat Dervişoğlu'ndan yana olduğunu açıklamış olmama rağmen hâlâ Müsâvat Dervişoğlu ile yüz yüze gelmedik!
Bir anormallik var değil mi?
Daha önceleri hiç bir ailevî sıkıntımda beni yalnız bırakmamış olan Gazetemin Patron ve Yöneticileri; son bir ay içinde iki cenâzem ve bir ağır hastam olduğunu bilmelerine rağmen beni yalnız bıraktılar! Elbette öyle lâyık görmüşler. Canları sağ olsun!
Daha önceki yaptıkları, yapmadıklarının kat kat fazlası olduğu için -hâşâ- sitem bile etmem, etmeye utanırım!
Amaaa! Başta Müsâvat Dervişoğlu olmak kaydı şartıyla, Devlet Bahçeli'nin de, Koray Aydın'ın da, diğer aday olarak adları öne sürülen arkadaşların da hâlâ bana başsağlığı ve geçmiş olsun dileğinde bulunmayışlarını, çok önemsiyorum!
Ve ben fakîri önemsemeyen, kaale almayan hiç ama hiç kimseyi artık kaale almama kararındayım!
Beni atlarının terkine almayanlara, itimin terkinde bile yer yok artık! 
Oysa Türk gönlümü-Kabadayı Gönlümü ayakları altına yolluk diye sermiştim!...
Bal alana da, pekmez satana da eşit mesâfede ve uzağım artık!...
Allah'ı şahit tutarak Başbuğum ve Şehit Ülküdaşlarımın mânevî huzûrlarında yemin ederek kendime verdiğim söze sâdık kalıp sadece sandığa gidecek seçmenlik görevimi yapacağım. Oy pusulasında Üç Hilal olduğu müddetçe evet mührümü basacak, eğer yoksa kalemle kendim üç hilal çizip mührümü basacağım, o kadar!
Artık sıradanlığın da bir kaç adım gerisinden sadece, bir oy kadarım! 
Bu sîkleti de kendime ben seçtim!
Bu karâra varışımda -tekrâren- bir ay içinde iki cenâzem ve bir ağır ameliyatlık hastamda, beni yalnız bırakan ve önemsemeyen, çok önemsediğim zevâtın davranışları en büyük etkenimdir!
Sevgili Kandaşım;
Bu kongre sürecinde şahsen kârım; sizin gibi vicdânî nâmus sahibi, ketûm, sırdaş bir dost edinmiş olmamdır...
Bana bu kârı nasip eden Tanrım'a sonsuz hamd'eder, sana ve acı ve kederlerimde beni yalnız bırakmayan; telefonla arayan, özel iletiyle paylaşan gönüldaşlarıma tekrâr teşekkür ederek ideâlist uğraşılarınızda sonsuz başarılar dilerim...
KALABALIKLAR, YALNIZLIKTAN KORKANLARDAN OLUŞUR diye iri bir laf etmiştim bir zamanlar!
Yalnızlığı, yalnız kurtluğu kendim seçmiştim ve yalnızlığıma doğru, gönlümün uçsuz bucaksız stepleri ve ovalarında nefs atımın dizginlerini bıraktım, dört nala sürüyorum!
Kendime firârdayım vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: