Cuma, Kasım 02, 2012

KAPLUMBAĞA SIRTINDAKİ AKREP!...

Öğütleyici kıssaları, çok önemserim. Bizim kıssalarımızdan kopyalanmış, darb-ı mesel (çarpıcı misal) lerimize fabl diyenlere de buğz ederek; gördüğüm, bildiğim bütün kıssalarımızı okur, okutmaya çalışırım...
Destanlar, masallar, hikâyeler, roman ve şiirler milletlerin karakter fotoğraflarıdır.
Bir Fransız fabl'ı ile bir Türk kıssası arasında benzerlik varsa ve tarih milletlerin yaşını bilen tek tanıksa; "Büyük ne dökerse, küçük onu toplar"sa, kimin kimden kopyaladığı açıktır.
Günümüzü aydınlatacak kudrette bir kıssa paylaşmak istiyorum.
Bilinen bir kıssa; "Tosbağa ile Akrep" in hisselik kıssası...
Kıssadan önce Türk Millî Karakterinde, çok önemli bir figür olan tosbağadan yani kaplumbağadan bahsetmek gerek. Türk Milleti'nin tarihin gözbebeğine kazıyarak emânet ettiği Orhun Yazıtlarının kâidesi, yani yazılı taşların üzerine oturtulduğu zemîn, tosbağadır. Bu, Türk Milleti'nin hedefini belirledikten sonra ağır ve emîn adımlarla hiç sapmadan, zorluklardan yılmadan yoluna devâm ettiğinin ve edeceğinin mesajıdır. Kaplumbağanın ömrünün uzunluğu ile Türk Milletinin yaşını benzetmenin de ne kadar isâbetli olduğu belli.
Kıssamıza dönelim.
Akrepin nehrin karşısına geçmesi lazım. Acelesi var. Nehrin durgunlaştığı bir yerde sabırsızlıkla turlarken ağır ağır kaplumbağa gelir. O da karşıya geçecektir. Kendinden emîn, ağır, vakûr adımlarla nehre girmek üzereyken akrep; "Tosbağa kardeş! Acelem var, benim de karşıya geçmem lazım! Rica etsem beni de geçirir misin?" diye yalvaran bir tonlamayla inilder. Tosbağa; "Sen rahat durmazsın akrep! Nehrin bilmem neresinde akrepliğin tutar, ikimiz de ziyân oluruz. Hadi sen işine bak!" diye kabul etmez. Akrep yeminler, kasemler ederek sözler verir, çok yalvarır. Sonunda tosbağa, akrebi sırtına almağa razı olur. Kaplumbağa vakârı ve tecrübesiyle süzülerek yüzerken nehrin ortalarında akrebin karakteristik özelliği depreşir! "Tosbağa kardeş! Ben seni sokacağım! Boynunun ince derili yerine dayanamıyorum!" diye seslenince o ağır, yavaş tosbağa, hiç düşünmeden nehrin dibine doğru dalar ve nehrin ortasında, su yüzünde kalan akrebi nehir alır götürür...
Kıssa bu...
Mevsim itibariyle kükremiş sel gibi, bendini çiğneyip aşmaya başlayan Türk Milliyetçiliği, 4 Kasım'da tarihi bir kongreye hazırlanıyor. 
Orhun Abideleri'nin kaidesi olan kaplumbağa misali emîn adımlarla taşkın nehrin kıyısına varan emîn, ehîl Bozkurtlar, karşıya geçmek üzere tam suya dalacaklarken; "Son bir kez daha! N'olursunuz beni de karşıya geçirin!" diye iniltiyle ünleyen, bir sesle muhataplar!
Hemen kızmayın! Köpürmeyin hemen Allah aşkına!
Ben bu davranışa, tosbağayı nehrin ortasındayken ve sırtındayken sokmayı düşünen akrep içgüdüsü demezsem ne derim? 
Başka ne diyebilirim?
Hani Demokratik Türkiye'nin, en demokratik kongresi olacaktı? 
Hani yeterli delege imzası bulamayanlara, delege kumbarası(!)ndan kırkar delegeyi Sayın Genel Başkan bahş'edeceklerdi? 
Hani il kongrelerini tıklım tıklım dolu stadyumlarda yapan AKP'lileri ve RTE'yi kıskançlığından çatlatacak güzellik ve zerâfette bir konre olacaktı?
İnananlara bir şey dememiş, itirâz etmemiş ama; "4 Kasın günü, Genel Başkan'ın oluşturacağı Divan ve Divan Başkanı'na kırk imzalı müracaat yapılıncaya kadar kimsenin adaylığı kesin değil! Geçmiş kongrelerden, Sn. Genel Başkan'ın son ânda, şeytanın bile aklına gelemeyecek ataklar yapabileceğini yaşayıp görerek bilenlerdenim." diyerek bütün adaylık düşünen Ülküdaşlarımızı ve onlara taraftarlık ederken haddi zaman zaman aşan Ülkücüleri uyarmaya çalışmıştım!
Korktuğum, ürktüğüm ama duyunca şaşırmadığım akrebimsi içgüdüyü, hep berâber duyduk!
Bir Genel başkan vuvuzelâsı; "Camiamızda da, akçeli işlere bulaşanların genel başkan adayı olmasının fevkalade mahzurlu olduğu yönünde kuvvetli bir kanaat mevcuttur. Daha da önemlisi kurultayımızda önemli sayıda üst kurul delegesinin bu konuda önerge vermeye hazırlandığı yönünde haberler almaktayız." diyerek, suyun ortasında, sırtına bindikleri kaplumbağayı sokmaya hazırlandıklarını söyledi!
Can çıkmadan huy çıkmazmış değil mi? 
Huylu huyunu teneşirde bırakırmış değil mi? 
Son ânda, kimsenin aklına gelmeyecek olan ve asla rahmânî olmayan bir hamle yapabileceği endîşemi söylemiştim değil mi?
Şimdi iş; Bozkurt vakârı, kaplumbağa sabrı ve kararlılığıyla yola devam etmek isteyen Genel Başkan adaylarının tamâmına düştü! 
Çünkü biliyorum ki her birinin sırtına birden fazla akrep, karşıya geçmek düşüncesiyle değil, suyun ortasında sokturmak planıyla bindirilmiş durumda!
BOP Eş Başkanı Başbakan "bindirilmiş kıt'alar"la, stadyumlarda il kongreleri yaparken biz, "bindirilmiş akrepler"le nehir geçeceğiz!
Delegelere dilimin, müktesebâtımın, vicdâni namusumun anlatmama izin verdiği kadarını anlatarak seslenme hakkımı kullanmıştım!
Şimdi her birinin sırtında birden fazla akrebin olduğunu gördüğüm Genel Başkanlık Adayı Ülküdaşlarıma, Ülkü Devleri'ne; Allah rızası için diz çökerek, yaşlarına hiç bakmadan ellerinden öperek yalvarıyorum! 
Hele Bozkurt duruşlu, "aydan bakılsa bile ülkücülüğü belli" olan Yiğit tavırlı, gönlümün alternatifsiz adayı Müsâvat DERVİŞOĞLU'na; iki değil, beş değil, dokuz kere, dokuz yüz doksan dokuz kere yalvarıyorum! 
Bir araya gelin!
Her biriniz kendi sırtınızdaki akrepleri görmezseniz de, bayrak yarışındaki rakiplerinizin sırtındaki akrepleri görün ve Ülküdaşlarınızı uyarın!
Berâberce, birlik-berâberlik fotoğraf verin! 
Kongre sonucu ne olursa olsun Bozkurtlar'ın nehri karşıya geçtiklerini ve geçmek üzere millî aklı harekete geçirdiklerini Allah rızası için gösterin!
Hep berâber, ipin ucunu layık olmayan elden alın Allah aşkına! İpin ucunu ele alın ki sayenizde yükseklere çıkarttığımız uçurtmalarımız birbirine dolaşarak düşmesinler! 
Ülküdaşlarımızı, sırtlarında taşıdıkları akreplerin sokmasına izin vermeyin!
Birbirinizi kollayın ki Allah hepinizi korusun!...
TÜRK, TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: