Salı, Nisan 08, 2008

OOOY! ÇÂRESİZ MİLLETİM !...

Devlet'in kalıcı ve ebed-müddet ama hükümetlerin geçici olduğunu, demokratlar da bilir, antidemokratlar da. İktidar kadar yıpratıcı bir kurumun olmadığı da bilinir.
AKP, kendisini dev aynasında gören veya alkışlayan yalakaları sayesinde kralın çıplaklığını fark edemeyen bir genel başkan'a rağmen, iktidardayken oyunu artırarak seçim kazanmasını yanlış yorumladı!
İktidar olduğunu, iktidarın yıpratıcılığını unuttu! İkinci kere oy alma argümanlarını, seçim zamanında fısıltıyla kullanmıştı! Şimdi fısıltıyla kullanabilme şansını kaybetti, çünkü seçim yok! Bulunduğu yer itibariyle de fısıltıyla propoganda yapma şansı kalmadı! Seçim süresinde, fısıltıyla millete anlattıkları, mazlumluk gerekçeleri, partiyi "Laikliğe karşı odak" etti! O fısıltıyla yapılan propogandaların epeycesi, hukukun dikkatindedir sanırım.
Fısıltıyla mazlûma yatma şansı kaybolunca ve AKP iktidârın yıpratıcılığını unutunca, yokluk-yoksulluk ve yolsuzluk artık saklanamayacak hale gelince, AKP için de iktidar yolunun sonu göründü!
Bu, demokrasilerde kaçınılmaz son. Seçim başarıları sonsuz olmuyor! Demokrasinin en hoşuma giden yanı da bu. Delirircesine taraftarları olsa dahi bir parti, iktidardan uzaklaştırılabiliniyor. Demokratlıktan; Apo alçağının ailesinin oyu ile benim oyumun aynı yaptırımda olmasını hazmedemeyerek vaz geçmiş olmama rağmen demokrasinin bu yanını çok seviyorum!
AKP'nin siyâsi başarılarının sonunu görmenin verdiği heyecandan olsa gerek asıl söyleyeceğime gelemiyorum bir türlü!
Diyarbakır Baro Başkanı ile Başbakan arasındaki bir münakaşayı okudum internet sitesinde. Başbakan Erdoğan, 17 Sivil Toplum Kuruluşunu makamında kabul etmiş. CNN Türk'ün haberi'ne göre Diyarbakır Baro Başkanı ile Başbakan arasında şu konuşmalar cereyan etmiş.
Baro Başkanı: "Paket açıklayacaktınız ne oldu? Hep ekonomik ağırlıklı ifade ediyorsunuz. Sorunun ekonomik değil siyasi yönü de var."
Başbakan: "Ben sadece ekonomik bakıyorum. Ne varsa söyleyin."
Baro Başkanı: "Siyasi olarak anadilde eğitim ve anadilde kamu hizmeti alınmasını" kastettiğini söylüyor.
Başbakan: "Anadilde eğitimin dünyanın hiçbir yerinde olmadığını" söyleyerek Almanya'yı örnek veriyor.
Baro Başkanı: "Almanya'daki Türklerle buradaki Kürtleri karşılaştırmayın."
Başbakan: "Yalan konuşuyorsun dürüst değilsin." diyerek Baro başkanını suçluyor.
Baro Başkanı: "Ben dürüstlüğümü kimseye sınatmam, bana hakaret edemezsiniz." diyerek toplantı salonunu terk ediyor!
Haberden öğrendiğimize göre; "Anadilde eğitim talebi, sivil toplum örgütlerinin Başbakan Erdoğan'a sunduğu raporun içinde de yer aldı. Raporda, ayrıca, "Üniversitelerde Kürt dili bölümlerinin kurulması ve kamu kurumlarında anadilde hizmet verilmesi" gibi talepler de bulunuyor. Raporda, demokratik bir anayasanın da hazırlanması" istenilmiş!...
Yetmiş milyon nüfuslu bir dev ülkenin Başbakanı ile bir baro başkanı arasındaki sohbetin, münakaşanın seviyesine bakarak bir daha ürktüm!
AB'nin, ABD'nin yönlendirmesi ve desteklemesi ile; "Tavşana kaç, tazıya tut!" mantıklı bu körler dövüşünün, memleketime vereceği yarayı düşünerek korktum!
Daha önceden de dağdakileri düze çağırırlarken, haykırarak "Yanlış yapıyorsunuz! Yarın metropollerde bunları kontrol edemezsiniz!" diye yırtınmıştım. Akdeniz Üniversitesi'nde, PKK'lıların üniversite kampüsü ve yurtlarda kurmak istedikleri tahakküm saldırılarını izledik gözlerimiz yuvalarından çıkarcasına!...
Bir tarafta simsiyah elbiseli biri; diğer tarafta bembeyaz elbiseli iki silahlı adam! Siyahla beyazın mücâdelesi kadar açık renklerle sergilenen bir oyun! Ve bizler Başbakanın şahsında, bir baro başkanı ile bu tahakküm saldırılarına destek verircesine münakaşalar yapıyoruz!...
Biri siyahlı, biri beyazlı iki adam var ama sadece siyahlı olan gündem de! Çünkü, içine sızdığı kesim suçlanılmak isteniyor! Diğer beyazlıdan pek bahsedilmiyor! Çünkü, içine sızdığı PKK'lıların arkasında duranlar, hükümetimizin de arkasında durduklarını söylüyorlar! Demokrasi, herkesin kendisini ifâde edebilmesiymiş ya!
Hikmetine sual olmaz demokrasi!...
Demokrasiyi maske edinenlerce, demokrasiyi araç edinenlerce; hem ülkemiz, hem devlet yönetimimiz, hem de demokrasimiz ne hallere düşürüldü!...
Sakın bana; "Demokrasiyi maske edinenler kimler?" diye sormayasınız!
PKK'lıların mecliste oluşlarını "demokrasi adına kazanım" olarak yorumlayanlardan tutun, Recep Tayyip Erdoğan'ın siyâsi yasağını demokrasi adına kaldıranlardan çıkın,"Demokrasi amaç değil gâyemize ulaşmak için araçtır." diyerek hükümete kadar tırmananlardan beri gelin!...
Oooy! Çaresiz milletim!
Oooy! Çaresiz ben!
Oooy! Demokratlık maskesiyle arkadan hançerlenen deokrasim!
Tek umûdum ve tek çârem; "Şeriatın kestiği parmak acımaz." darb-ı meselinde açıklanan hukukun işlemesi ve işletilmesinde...
Bekleyelim, görelim demokrasimizin düşürüleceği halleri!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: