Salı, Nisan 01, 2008

SELÂM SANA BAŞBUĞUM...

Koca bir onbir yıl geçti!
Onbir yıl, Başbuğsuz başsız; onbir yıl, başsız amaçsız!...
Amaçsızlaşınca tavırsız, tavırsızlaşınca fark edilinmeden geçen bir onbir yıl!...
Onbir yıl evveline kadar Nisan ayını hep sevmiştim. Doğduğum ay çünkü Nisan. Her Nisan'ın biri'nde, batılılaştırdığımızı zannettiğimiz öğrencilerimin, yakınlarımın, yeğenlerimin asrîleştiklerini ispatlamak için yaptıkları şakalarla karşıladım Nisan'ı! Şakaları, kandırmaları hep hazırlıklı karşıladım 1 Nisan'ın doğum günüm olması hasebiyle...
Onbir yıl önce bir Nisan yaşadım ki, onbir yıldır Nisan'ı sevmiyorum artık!
Onbir yıl evvel Nisan ayında "Türk Dünyasının Başbuğu" ayrıldı aramızdan! O kara günden sonra bir daha yağmayan, zannedersem artık yağmayacak olan Nisan Karı ile uğurladık Başbuğumuzu...
Göklerde bulutlarla ağlayarak, gökten yağan soğuk rahmetle abdestler alarak; gökten yağan kar, gözyaşlarımızı dondurmaya çalışırken bizler, gözyaşlarımızla gökten yağanı eritmeye çalışıp artık sayılı saatler aramızda olacağını bildiğimiz bedenini, üşütmemek için çırpınarak!...
Bir Ülkücüyüm ben.
Türkeşçi olarak çıktığım bir Kutsal Seferde, sefer devâm ederken farkında bile olamadan ülkücüleştirilenlerdenim. Ne zaman ülkücüleştiğimi Vallahi bilmiyorum! Çünkü aklım kesti keseli, hiç ülkücü olmadığım bir hayat evrem yok! Babam rahmetli de ülkücüydü, Amcam Rahmetli de...
Sülâlemizin ilk yüksek tahsîl yapanı, Ahmet Ali Garipkafkaslı; "Leşker-î Komando nefer-î Türkeş est." diye Farsça söylediği; "Komando ordusundan ve Türkeş askerlerindenim." anlamına gelen sloganıyla beynimize kazımıştı hiç tanımadan Başbuğumuz'u... Hiç nâdim olmadık bu târifimizden. Sülâlemizde bir tane bile MHP'li olmayan, Türkeş'i -hiç tanımadan- sevmeyen yoktu. Oysa şimdi!...
Senede bir gün sadece göstermelik bir-iki cümle ile Başbuğumuz'u hatırladığımızı, unutmadığımızı söyleyerek yazarak kendimizi ve kendimizden zannettiklerimizi oyalamakla meşgulüz!
"Ordu-Millet el ele!" diye yıllarca nâra atan biz, ülkücler ve MHP olarak askerlerle mesâfeliyiz! "Ne mozaiği ulaaan!" Türkçe nârâsının içeriğini, çiçek bahçesi ile boşalttık! Recep Tayyip Erdoğan'da son "Ulusa Sesleniş"inde çiçek bahçesi yerine "gül bahçesi" dedi bu "renkli mermerin farklı renkleri" nden oluşan, Anadolu adındaki vatan coğrafyaya!...
Onbir yıldır bizleri, ülkücüleri başsız bırakan Başbuğumuz'un yokluğuna, inanç ve ideallerinin şer güçleri tarafından, ittifakla dejenere edilmeğe çalışılmasına rağmen hâlâ ülkücüler var, millet hâlâ ülkücülerle berâber, ülkücüler hâlâ milletle ama siyâseten başarılı değiliz, iktidarda değiliz!...
Adressiz, yurtsuz-yuvasız, ocaksız-partisiz ülkücüler var her yerde!...
Oysa Başbuğumuz; "Her ülkücü, otomatikman MHP'lidir." buyurmuşlardı! MHP'de ve MHP dışında "ülkücüyüm" dememize rağmen etkisiz miyiz? Bana mı öyle geliyor? Neden bu kadar dağıldık veya dağıtıldık? Hemen bu cümlemden sonra homurdananların olduğunu-olacağını biliyorum! MHP'de; "Nasıl etkisiz mişiz?" diyenleri duyuyorum!
Arz edeyim, söyleyeyim Başbuğum: biz Ülkücüler; PKK'nın siyâsal uzantıları Gâzi Meclîsimize girdiklerinde sessiz kaldık! Meclise girmelerini demokrasi adına kazanım olarak yorumladığımız, bölücülerin siyasal uzantılarının, PKK'lı teröristlerin resimlerini Meclis'te göstermelerine seyirci kaldık! Devletin polisine, bölücülerin mitinglerinin güvenliği sağlattırıldı. Polislerimiz görevdeyken ağladılar, seyrettik! Sessiz kaldığımız "Vakıflar Yasası" ile millete ve devlete verilen zararı, seyretmekle yetindik! Zannederim bir Yunan sermâyeli bankanın; konut kredisi verdikleri müşterilerinden kredi taksitlerini ödeyemeyenleri, Rum Vakıfları'na yönlendirmeğe başladığını da duyamadık! Duysak bile seyredeceğiz!
Hakkını helâl et Başbuğum bize!
Ne hayalerine, ne ideallerine, ne sloganlarına, ne marşlarına, ne aramızda tesis ettiğin gönüldaşlık-ülküdaşlık bağımıza sahip duramadık! Hace Ahmet Yesevî öğretisi; "Birbirinizi methediniz." öğüdünü unuttuk! Biz kendimize sahip duramayınca da; "Babalar gibi" satılarak elimizden kaydırılan Vatan'a sahiplik edemedik!
Mesele olarak millete ve laikliğe karşı dayatılan türban yüzünden, partilerin yasalarımızca kapatılıp kapatılmaması münakaşasıyla başlayan-başlatılan hukuksuzluk yüzünden şehitlerimizin farkında olamıyoruz Başbuğum! Biz bu gereksiz münkaşalarla gerilirken Mehmetçiklerimiz şehîd ediliyor ve farkında değiliz! Şehit cenâzelerinde slogan atmaktan çekinir olduk! Siyâset bizim değil, bürokraside yokuz, sokaklar bölücülerin ve çetelerin işgâlinde!
Ve biz hâlâ "Ülkücüyüz!" Başbuğum!
Târihimiz sahipsiz, Atatürkümüz sahipsiz, Ordumuz nerdeyse millî desteksiz, sen sahipsizsin Başbuğum! Galiba ideallerin de...
Sahiplenememeyi meslek edinmişlerin, Atatürkçülük rolü yapan-Türkeşçilik rolü yapanların kalabalığı arasında sesimiz-nâramız sahipsiz! Ülkümüz âteşli hasta!
Tûran hedefimizi, Kur'an rehberimizi artık terennüm edemez bir haldeyiz! Kur'an'ı sahipsizleştirenler yüzünden, terennüm ettiğimiz anda "mürtecî"; Tûran'ı sahipsizleştirenler yüzünden andığımız anda, "Ergenekoncu!" diye fişlenir olduk! Oysa sen; "Hak yolu, hakikat yolu, Allah yolu" diye tarif ederdin yolumuzu ve faşistlikle suçlanacak kadar Türk Milliyetçisiydik!
"Devlet Yanlısı Çete" ler de olabiliyormuş Başbuğum! Devlet yanlısı olmak ta suç sayılabiliyormuş!! Hem de müstâkil bir devletin sınırları içinde, müttefik(!)lerimizin târifiyle! Ordumuzun, koruma-kollama görevine de son verilmeliymiş demokrasi adına ve müttefik(!)lerimizin istekleri doğrultusunda! Kemalizm, bulaşıcı bir hastalık târifine sokuldu!
Cesâretimize ipotek koyuldu! Hayâllerimiz, AB üyeliği uğruna -gûya- siyâsi tohum olarak atıldı ama AB, yargımıza müdâhele etmek için, üyelik görüşmelerini, askıya almakla tehdît ediyor devletimizi!
BOP Eş Başkanı olmakla övünen bir Başbakanımız ve , ve Irak'ı işgâl eden ABD askerlerine dua etmiş, îmanlı bir Cumhurbaşkanımız var!
Muhteşem Türk Atatürk'ün; "Ya istiklâl ya ölüm!" diye -nerdeyse- bir millet hayatına mal ederek kurduğu; Cumhuriyet rejimi, laiklik, kıyâfet inkîlâbı, kimlikli-kişilikli devlet târifi, senin hayatın boyunca savunduğun "Dünya Türk Birliği" yâni Tûran ideali, can çekişiyor!
2.Cumhûriyetçiler, "Dolma Kalemler", Karen Fogg Çocukları, bölücüler, yerli işbirlikçiler Vatanın bölünmez bütünlüğünü, üniter devlet yapımızı, "Bağımsızlık karakterimdir." tarifimizi, polisiye baskılarla bitirmek üzereler! Demokrasi maskesiyle bağımsızlığımız, bitirilmek üzere ve karşı çıkmak suç!
Yıllarca Ülkücülere -milliyetçiliklerinden dolayı- faşist diye saldıranlar; milliyetçiliğe alternatif olarak bir "ulusalcılık" söylemi icat ettiler! Sözlük anlamları eş olan ama tarihleri, davranışları-mücâdeleleri birbirine çok yabancı bu iki söylemin sahiplerini, bir araya getirerek veya bir arada göstererek milliyetçiliği yasaklamak üzereler!
Hedef milliyetçilik, malzeme ulusalcılık Başbuğum! Ülkücüler olarak sensiz geçen onbir yıl sonunda;"Başbuğsuzuz başsızız, başsızız amaçsızız Başbuğum!" diyerek ağlıyoruz sadece!
Ülkücüler olarak, partinin nüveleri olarak sadece ülküdaşlarımızın cenâzelerinde bir araya gelebiliyor ve içimiz kan ağlarken gülmeğe çalışıyoruz!
Allah(c.c.) sana sonsuz rahmetler etsin. Mekânın cennet olsun. Bizlere hakkını helâl eder misin bilemiyorum ama şahsım olarak varsa ben bütün haklarımı bir daha helâl ediyorum Başbuğum!
Keşke adamcılık yapmamıza izin verseydin ve şimdi sahtelerin karşısında Atatürkçülüğün ve Türkeşçiliğin nasıl yapıldığını gösterebilseydik!
Daha yazılacak çok şey var. Ama yerim dar, yerimi zaten taştım ve yine darlandım; "Selâm sana BAŞBUĞUM..."
"İnna lillâhi ve inna ileyhi raciûn."
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Başbuğum bu destan sanadır yine
Ülkücü tavırdan yanadır yine
Sene doksan yedi tarih dört nisan
Ülkücüye on bir aydan sert nisan
Sen gittin ya içimizde dert nisan
O gün bizi görsen bilmem ne derdin
Eminim ki alnımızdan öperdin
Güneşli bir günde yitirdik seni
Fırtınada karda götürdük seni
Gönül köşkümüze yatırdık seni
O gün bizi görsen bilmem ne derdin
Kalkabilsen alnımızdan öperdin
Gidişine yerler gökler ağladı
Turan yetim kaldı kara bağladı
Tekbirler ağıtlar yürek dağladı
O gün bizi görsen bilmem ne derdin
Sen Baş buğ'dun alnımızdan öperdin
Sen gittin ardından divan kuruldu
Meydan gümbürdedi oklar gerildi
Kavga döğüş bir karara varıldı
Olanları görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

Ayrılıp yuvadan uçanlar oldu
Diyardan diyara göçenler oldu
Başka elde bayrak açanlar oldu
Olanları görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

Oğlun Tuğrul parti kurdu çekildi
Azmi Başkan arkasına takıldı
Aldemir'de doğru yola sokuldu
Olanları görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

Biz kaldık çalıştık seçim kazandık
Sarımsak soğansız biçim kazandık
Asgari ücretten geçim kazandık
Şölenleri görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

Ecevit Bahçeli Yılmaz oldular
Hükümet kurmaya karar kıldılar
Yazdılar çizdiler işe daldılar
Olanları görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

Muhteşem bir ilgi alâka oldu
Kapımız kırmızı plâka doldu
Bir günde binlerce yalaka geldi
Gelenleri görsen bilmem ne derdin
Herhalde kahkahayla gülerdin

Son gelenler baş köşeye yerleşti
Tüm halkalar zincir oldu birleşti
İş karıştı anlatmakta zorlaştı
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

Marmara’yı deprem aldı götürdü
Yolsuzluklar memleketi bitirdi
Anadolu ümidini yitirdi
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

Hortumcular dükkân açtı her yere
Namusluya tayin çıktı zor yere
Kuşatıldık gidemiyoruz bir yere
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

İmf'ye kaptırdılar yakayı
Borsa dolar hiç sevmiyor şakayı
Temel Reis haciz verdi takayı
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

Ekonomi raydan çıktı gidiyor
İşçi köylü kemer sıktı gidiyor
Fukara canından bıktı gidiyor
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

Yalvardık yakardık fayda etmedi
Feryadımız Ankara'ya gitmedi
Başörtüsü okul derdi bitmedi
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Herhalde inanmaz geri giderdin

Bir kanlı katile idam verdiler
İmralı'ya tatil köyü kurdular
Şehitleri birde bunlar vurdular
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Vallahi billâhi geri giderdin

Bir şehit çocuğu tuttu yakamı
Abi dedi : Bu olanlar şaka mı ?
Siz buysanız geri verin babamı
Bu feryadı duysan bilmem ne derdin
Vallahi billâhi geri giderdin

Utançtan sokağa çıkamaz olduk
Kimsenin yüzüne bakamaz olduk
Yakamıza Bozkurt takamaz olduk
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Vallahi billâhi geri giderdin

Yazdığım destanlar kahretti bana
Bağlamam duvardan küfretti bana
Türküler hayatı zehretti bana
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Vallahi billâhi geri giderdin

Pavyondan gelenler başı tuttular
Halimize bakıp keyif çattılar
Söylemesi zor amma ''bizi sattılar''
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Vallahi billâhi geri giderdin

Bıyık uçlarıma posta koydular
Direndim adımı hasta koydular
Düşmana gül verip dosta kıydılar
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Vallahi billâhi geri giderdin

Azıcık ses veren sürgün edildi
Gönülde taht kuran sürgün edildi
Dokuz Işık Turan sürgün edildi
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Vallahi billâhi geri giderdin

Hiç şaşırma Ozan Arif dışlandı
Ahmet Yılmaz asi diye fişlendi
Yüreğimiz dost (!) elinden şişlendi
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Vallahi billâhi geri giderdin

İhanet edene madalya taktık
Sadâkât edene uzaktan baktık
Sen olsaydın böyle mi olacaktık ?
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Vallahi billâhi geri giderdin

Bunca yıldan sonra ortada kaldık
Sen uçmağa vardın bizlerse öldük
Destan destan Beş tepeye gömüldük
Halimizi görsen bilmem ne derdin
Vallahi billâhi geri giderdin

Bu destan , bu türkü , sazım sanadır
Bir tek seni sevdim nazım sanadır
Duy beni Başbuğum sözüm sanadır :
''ÜLKÜME DARILIP KÜSMÜYORUM BEN
KİMSEDEN KORKUM YOK SUSMUYORUM BEN
BU KAHPE DÜZENE KANMAYACAĞIM
ÖLSEMDE YOLUNDAN DÖNMEYECEĞİM''

Ahmet Yılmaz


Büyüdüm başbuğum!
Büyüdüm ASENA oldum.
Kalbimde senin sevgin,
Aklımda; hep sen
BAŞBUĞUM SENI ÇOK ÖZLEDIK!..
yokluğun öyle hissediliyor ki.Bozkurtların boynu bükük hala başsız kaldılar.Ülküsü olmayan insanların eline kaldı bu ülke.