Cuma, Nisan 18, 2008

KİMSESİZLER KİMSESİ (Bir daha)

Hiç kimse kimsesiz değil herkesin var bir kimsesi
Hiç kimsesiz kaldım medet Kimsesizler Kimsesi... Fatih Sultan Mehmet

Yine günlerdir, aklımı başımdan alan bu beyitle yatıp kalkmaktayım...
Her kesin, hayatının bazı günlerinde, kendini kimsesiz ve yalnız hissedebileceğini biliriz. Aynı duygulara defalarca düşmüşüzdür muhakkak...
Kendini kimsesiz hisseden herkesin yaptığı gibi bizler de "Kimsesizler Kimsesi"ne sığınırız... Bu duygu ve düşünceler; sıradan biri için, âvamdan biri için tabi ki, çok doğal duygular... Ama yaşadığı çağda herkese kimselik etmekle mükellef birinin, kendini kimsesiz hissetmesi ve "Kimsesizler Kimsesi"ne sığınması, aklımı başımdan alır hep!...
Peygamberimiz(s.a.v.)' den dua müjdeli biri olacaksın, çağ açıp çağ kapatan olarak târih olacaksın, sâdece devrinin değil günümüze kadar bütün zamanların Fâtih'i olarak nam salacak, tarihleşecek efsâneleşeceksin ama; bu arada da insan olduğunu, insanlığın en mükemmel rütbesi olan "Kulluk" târifinin farkında olduğunu da tarihe şerh düşeceksin!...
Bu târif ve tanımlarla elbette Fâtih olacak, elbette Fâtih Sultan Mehmet kalacaksın!...
Bu teslîmiyetin, bu tevâzu'nun sahibi Fâtih olmazsa ne olurdu?!...
Devlet yöneticiliği oyunu oynayanlarımız, parti liderlerimiz, siyâsal genel başkanlarımız, Allah rızası için Koca Fâtih'in kendini târifini, -bir kerecik te olsa- okusalar, hatırlasalar ne olur?...
Tevâzu'nun ve kulluk bilincinin bir insânı nasıl büyüttüğünü, nasıl Fâtih'leştirdiğini bir anlasalar ne olur?!...
Ama tesâdüfen, ama seçimle, ama atanarak, sonuçta Tanrı'nın dileğiyle bir yerlere, bâzı mâkamlara gelenler, ne olurdu bir defa bile olsa yukarılara çıkıldıkça yalnızlığa mahkûm olduklarını, kimsesiz kaldıklarını, kalacaklarını, "Kimsesizler Kimsesi" ne sığınmaktan başka çârelerinin kalamayacağını Fâtih'i okuyarak, hatırlayarak bir görseler...
Demek ki kolay Fâtih olunmuyor!...
Demek ki yüzlerce yıl Fâtih olarak, kolay kalınmıyor!...
En az ikiyüz yıllık plânlar ve hayâllerle donatılarak yetiştirilen Devlet Adamları'nın nasıl yetiştiğini, Devlet Adamlığının nasıl oluştuğunu, bir anlamaya çalışsalar ne olur?...
En soldayım diyen partinin de, en sağdayım diyen partinin de, hatta bütün partilerin de tüzükleri, birbirinin nerdeyse aynısı. Çünkü, ancak yasalarımızın izin verdiği şekilde parti olunabiliyor. Farklı söylemleri âlenen söylemek, -bâzen- yasalarımızı ihlâl gerektirir. Bu yüzden de bütün partilerimizin genel başkanları ve önderleri, fısıltıyla farklı konuşurlar. Bu farklı konuşmalarıyla da milletten i'tibâr görür veya i'tibâr kaybederler.
Çok gariptir farklı fısıltı söylemleriyle milletten i'tibâr görerek göreve gelenler, hemen hem kendilerini göreve getiren milleti, hem de inançlarının gereğini-emirlerini, unuturlar!...
Milleti ve inançlarının gereğini unutmaları yüzünden de pervâsızca yolsuzluklar yapar, pervâsızca beyt-ül mâl'ı talan ederler!...
Çünkü seçilmişlerimizin büyük bir çoğunluğu; seçimleri süresince "Kimsesizler Kimsesi"ne sığınırlarken seçildikten sonra tek kelimeyle insafsızlaşır, Firâvun'laşırlar!...
Kazandıkları seçimi, asla sonu gelmez bir kazanım olarak görür, kazandıkları seçimle iş başına getirildikleri görevin de ilânihaye olduğunu zannederler!...
Bu zannettikleri ölümsüzlük, sonsuzluk vehimleriyle de millete fütûrsuzca hakâretler ederler! Seçilinceye, seçimler bitinceye kadar kesinlikle millet vekilliğine taliptirler ama seçildikten sonra ise genel başkanlarının vekilleri olurlar!...
Bu kimliksiz-kişiliksiz davranışları yüzünden de milletin nazarında irtifâ kaybederler, siyâsete irtifâ kaybettirirler.
Gelecek seçim sath-ı mailinde bir daha "Kimsesizler Kimsesi"ne sığınacaklar!...
Bu sahtelerle mücâdele de bizlere kalacak, bizlere düşecek yine!...
Hangi mevkî ve mâkamda olursa olsun, hangi gücün sahibi olurlarsa olsunlar; "Yüksekten düşenin, kaybı fazla olur." mantığıyla, bütün devlet ricâlinin "Kimsesizler Kimsesi" ne sığınabilecek yüzlerinin olması lâzım. Biliriz ki yukarılara çıkıldıkça yalnızlık artar!...
Yalaka ve yalamaların soytarıca kendilerine varmış gibi yutturdukları hükmetme gücünü yanlış kullananlar, bulundukları yerden düşünce canları çok yanar!...
Kendilerini; herkesin herkesi gibi zannederek, kimseye kimselik edemeyip bu durumlarını, millete zûlmetmek için kullananların, Fâtih'in yukarıdaki muhteşem dizelerini günde en az on kere hatırlamaları gerekmez mi?...
Bu sözleri bilmeyenlerin, bilip kulak ardı edenlerin yarın düşecekleri düşmüşlük günlerinde neler çekeceklerini de görür gibiyim...
Fâtih'lik elbette Allah'ın bir lûtfudur. Ama Fâtih'in mâkamına tesâdüfen de olsa gelmişlerin, kendilerinde kerâmet vehmetmelerindense "Kimsesizler Kimsesi" ne sığınmaları, daha akıllıca değil midir?... Hayırlı Cumalar...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR"
Selâm, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: