Perşembe, Kasım 18, 2010

DAVET TE, DAVET EDİLEN DE GÜZEL...

Demek ki habercilik, başka bir şey! Murat Çobanoğlu'nun: "Çağır gelsin Eflâtun'u Lokman ile berâber / Yarsın baksın bu sînemi, görsün hele neler var?" sitemini hatırladım!
Yaşım gereği ve olayları-ortamları paylaşımlarımız sâyesinde emsâlim kuşaktan ciddî kanaat önderlerinin epeycesi ile tanışır, bilişiriz. Sevip sevildiklerimizde var, kızıp kızdırdıklarımız da... Ölünceye kadar sahiplendiklerimiz de var, silip attıklarımız da... Saygı duyduklarımız da var, hak etmedikleri saygıyı istismâr eden sevgi katliamcıları da!...
Şehîdiyle-gâzisiyle, iyisiyle-kötüsüyle, sâdıkıyla-hâin(!)iyle, korkağıyla-cesûruyla, kaçmışıyla-kovalamışıyla, dernekçisiyle-militanıyla, gideniyle-geleniyle velhâsıl neresinden bakarsanız öyle görünen, görenin gördüğü yanından anlattığı, aykırı gibi algılanan, aynı kavram üzerindeki münakaşalarla, yarım asrı aşan bir hayat yaşayarak geldik bugünlere şükr'olsun!
Kızdıklarımızı, emsâli zor görülen tazyîklere-baskılara-işkencelere dayanamayıp argo söylemle "ötenler"i, herkesin kızdığı tel'in ettiği muhbîrleri, hâfızâmızın çöplüğüne mahkûm ederek yaşadık. İtilmelere, ötelemelere direnebildiğimiz kadar direndik!
Sevdiklerimizi methetmekte ise nedense hep geç kaldık! Nedense hep ihmâl ettik hak edenleri methetmeyi! Oysa Hace Ahmet Yesevî'nin; "Birbirinizi methedin." öğretisini hemen hepimiz yıllarca tekrarladık! Öğretiyi tekrarladık ama methetmeyi hep erteledik!
İnsan özelliği; hem eşref-i mahlûkat hem de "eksik" olduğunu bildiğimiz insanlığımızın, "eksik"liğinden hareketle birbirimizi ihmâl edince, aslan payını aslan olmayanlar aldı!...
Söylerken kolay ama zor yaşanan bu zor yıllardan, istisnâ karakterler çıktı!
Yaşadıklarıyla, yaptıklarıyla, olaylara tepkileriyle, kıyâmete denk baskılara erkekçe direnişiyle, milyonların teslîm olduğu zâlim kuvvete Türkçe başkaldırısıyla hafızalara yerleşen 'Fikir Kahramanları' çıktı!
Sağcı-solcu, ümmetçi-laik, halkçı-milletçi her kesimin yağcılarının el birliği ile alkışladığı, Sam Amca'nın "Bizim çocukları"nın başı, "Netekim Paşa" ve avânesine; "Ben oniki Eylül'ün nesini seveceğim? / Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim!" diye tek kişilik savaş îlan eden, savaşçı yüreklere tercümanlık edenler oldu!
Kırk yıl; O'nun destanlarıyla, şiirleriyle, sesini taklîd ederek okunan hicivleriyle geçti geçmesine ama bazı yaşı ve başı büyük(!)lerin sessiz izinleriyle kendi destanlarıyla kendisine saldırtılan, "İlle dostun gülü..." tarifine bile direnen Dev Dalgakıranlar oldu! Bu tarif, çoğul değil aslında!
Bu tarife uyan, Ozan Arif'ten başkasını bilen var mı? Olmadığını bilenin epey olduğunu biliyorum da, bilip söyleyen var mı? Söyleyenin olmadığını da biliyorum da, şim di ben söylemesem olur mu?
Son zamanlarda keyifle yazdığım ender yazılardandır bu yazı!
Kıymetli Ozan Arif'le, dostça ve detaylı bir görüşmemiz oldu! Ve bu görüşmeyi; Devletim'in zorda, milletimin darda olduğu şartlara kafa tutmakta güçbirliği ettiğimiz dostlarımla paylaştım, paylaşmalıydım. "Sağlam bir kaynaktan aldığımız haber" diye duyurulması konusunda da özellikle ricam oldu! Demek ki habercilik, bazan böyle keyifli bir şey!
Günümüz Dede Korkut'u sıfatını, hak eden ve bihakkın taşıyan Ozan Arif; yıllarca tercümanlık ettiği incinmişleri, kızgınları, küskünleri temsîlen MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli tarafından aranıp görüşmeye davet edildiler. Önceden planlanmış programları bittikten sonra, tercümanlık ettiği binleri temsîlen görüşecekler. Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek bu görüşmenin; milletimiz adına, Türk Milliyetçiliği adına, Türkeşçiler adına, Ülkücüler adına müthîş bir heyecan yaratacağı satırlarımdan belli olmuyorsa benim ifâde eksiğimdendir!...
"Hakk, şerleri hayr'eyler/ Görelim Mevlâ'm n'eyler/ N'eylerse güzel eyler..."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: