Pazar, Kasım 14, 2010

SİTEMKÂRLARLA BAYRAMLAŞMA...

Ülkü Devleri'nden Ali Güngör'ün, Devlet Bahçeli'nin davetine cevâbını; dikkatle defâlarca okudum. İtiraz etmeyeceğim çünkü gıyâbında "Ağabey" dediğim birine itirâzımın ahlâkîliğini ben sorgularım ama izninizle kendilerine "Yusufiyeli" sıfatını almış olan bazılarına da cevâben duygularımı paylaşmak isterim: Yazık ki sözün çâresizliğindeyim!
Millî ve kutsî sıfatlarla özelleşmiş-güzelleşmiş bir dâvâ uğruna, nasîb olduğu kadar çileyle tanışan ülküdaşlarımız seçilmiş kullar değil midir? Allah rızası için çekilen çilelerin ecrini, Allah va'detmez mi? Biz de bu yüzden Yusufiyeden yolu geçenlere; "Kefâretin olsun!" demez miyiz?
Ma'lesef yanlış ve doğru -eğer semâvî tarifli değilse- izâfi kavramlardır, görecelidir. Yani sizin doğrunuz, başkasına göre yanlış; bir başkasının doğrusu size göre yanlış olabilmektedir. Bu yüzden benzer insanların buluşması da Allah(c.c.)'ın hikmetlerindendir! Allah'ın hikmet ve nasîbi ile buluşan benzerler, sonradan başkalaşabilirler mi? Demek ki olabiliyormuş! Şu an yaşadığımız bu!
Eğer bulaşmış yabancı eller veya art niyet yoksa; bitirelemeyen bu nifâkı algılamakta çok sıkıntım var! Millî ve îmâni aklımız, burada devreye girmeyecekse ne zaman, neye lâzım olacak ki?
Hangimiz sevdiğimiz bir yemeği yapamayan anamızdan vaz geçeriz? Hangimiz sevdiğimiz bir tatlıyı beceremeyen eşimizi boşarız? Böyle katı ve insafsız bir mantık olabilir mi? İşin doğrusu; istediğimiz şeyin yapılmasını anamıza, eşimize yardım ederek öğretmeyi denemek değil midir?
MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli'ye; -inkârı mümkün olmayan- tenkîd yazıları yazmış bir kardeşinizim! Tenkîtlerim hafıza ve arşivlerde ama arasında olmadığım bir safı tenkîdin mantığının ve insâfının olmayacağını bilerek şu anda bir büyük çatı altında toplanmanın akıl ve vicdân gereği olduğunu düşünüyorum.
Yusufiyeli adını takınmış Kardeşlerimize de bütün muhabbetimle, çektiklerinin kefâretleri olması dualarımla yaklaştım hep. Halâ aynı mesâfe ve saygıdayım ama bütün muhabbetimle bir kere de ben seslenmek isterim:
Devletimizin darda, milletimizin zorda olduğu bu var oluş-yok oluş sürecinde safımızı belli etmek durumunda değil miyiz? Hangi arkadaşım nereye gitmiş olursa olsun şahsen benim için kıymetinden bir şey kaybetmez ama sadece onun yokluğunu hissetmenin azâbını yaşarım!
Sıkıntı, tehlike, millî ve çârenin geçerli yasalarımız gereği siyâsette olduğu belli! Biz; hangi arkadaşımız "eski" sıfatını da alarak nereye gitmişse bir şey demiyorsak; onlara yakışan da bizim saygımıza saygıyla mukabele ederek MHP'ye vereceğimiz desteği tenkîd etmemeleri değil midir?
Ola ki her hangi bir partiye intisâb etmişseler; doğrusu, mensûb oldukları partinin program ve yapacaklarını anlatmak değil midir? Yapacakları propogandaya iltifat veya tenkid etmek te bizim hakkımız değil midir? Aksinin adı; enâniyet, bencillik, egoistlik olmaz mı?
Şahsen; Millî Seferberlik diye algıladığım Devlet Bahçeli davetini heyecanla karşıladım! Birinci 12 Eylülcü'lere, Netekim Paşa ve şürekasına beraber direndiğimiz Ülküdaşlarımı da aynı safta görmek en samîmi hayalimdir ama gelmeyen ve gelmeyeceğini açıklayanlardan da asla vaz geçmem! Onlar benin eskimeyen-eskitilemeyen ömür yoldaşlarım-çile ortaklarımdır. Ben onlara kızamıyorsam, onlar da biz teşkilatına koşan ülküdaşlarına, kızmamalılar diye düşünüyorum. Yazısız Ülkücü Türesi, böyle istiyor zannederim.
Bilvesîle; ülküdaşlarımın ve onların şahsında Yüce Türk Milletinin Bayramlarını kutlar hayırlara vesîle olmasını niyâz ederim.
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: