Perşembe, Kasım 11, 2010

ÖFKEMİN ADRESİ...

Adressiz öfke mi olurmuş? Bazan bilinen ama bilinerek adresi saklanan öfkeler olur ve bu halin faturası insanın kendine kesilir kendince!
Türkçesi "Halk oylaması" olan bir uygulamaya ısrarla referandum denildi; iki cevaplı otuza yakın sorunun "evet" cevabı da, "hayır" cevabı da dînî kıssalarla süslenerek sunuldu!
"Hayır" diyenlerce "Evet" diyenler, "Evet" diyenlerce "Hayır" diyenler dinsiz! Suçlama da, suçun vasfı da aynı olunca suç ta aynı, suçlu da!
Suçlayan ve suçlananın aynılaştığı bir memlekette, öfkem tabi ki adressiz kaldı!
Kanan millete mi kızmalı, Allah ile aldatan kandıranlara mı?
Eskitmedikleri ekran ve yandaş gazete kalmayan "68 Kuşağı Devrimcileri" ünvanlı, yandaş basın ve medyada dincilik yapanlara mı kızmalı, bunların kim olduklarını, dün ne dediklerini hiç unutmadıklarını her ortamda söylemelerine rağmen bunları dinleyenlere mi?
Yıllardır din adıyla siyâset yapanların en fazla kızdıkları İngiltere'nin, "Milli Görüş Gömleği"ni çıkarıp değişmiş-gelişmiş Cumhurbaşkanı'na ikinci kere ödül vermesine mi kızmalı, koşa koşa ödülü almaya giden Eski Milli Görüşçüye mi, yoksa hâla "alnı secdeli" diyerek İngiltere'den iki kere madalya alan kişiye kızmayan millete mi kızmalı?
Yıllarca siyonist ve siyonizm aleyhtarı söylemlerle mütedeyyin müslümanların gönüllerine giren, "One minute!" tarihi çıkışıyla en kabadayı siyasetçi tarif edilen, hâlâ "İnadına tayyip!" sloganının geçerli olduğu Erdoğan'a "Cesâret Madalyası" veren Yahûdi localarına mı kızmalı, yoksa yıllarca tenkît ettiği Yahudi'den madalya kabûl edene mi kızmalı? Ki anılan madalya, tarihinde ilk defa bir Yahudi olmayana verildi!
Genel Kurmay Başkanımız'a "Liyakat Madalyası" veren ABD'ye mi kızmalı, ABD'den madalya kabûl eden genel Kurmay Başkanımıza mı, yoksa hâlâ bu Haçlı'dan madalyalıları savunmaktan vaz geçmeyenlere mi kızmalı?
Tarihinin hiç bir döneminde komite çeteciliği yapmamış, savaş esirlerine konuk muamelesi yaptığını dünyanın görerek bildiği ve anlattığı, en sert savaşlarda bile sivil insanlara asla dokunmamış bir millete "Soykırım yaptı" iftirasını yapan yazara "Nobel ödülü" veren Haçlı'ya mı kızmalı, Haçlı'dan bu ödülü kabul edene mi, yoksa hâlâ bu satılık dolma kalemi alkışlayan diğer dolma kalemlere mi kızmalı?
Meclis'te Millet Vekili Yemini edip, yemînine sâdık kalmayan yalancılara mı kızmalı, onların dokunulmazlıklarına kendi dokunulmazlıklarına da zarar verebilir eyyamcılığı ile dokunmayan dokunulmazlara mı, yoksa hâlâ bu dokunulmaz yalancılara oy verenlere mi kızmalı?
İşçiye, köylüye, esnafa, reçbere, şehit yakınlarına, protestocu öğrencilere, ayağa kalkarak saygı gösterisinde bulunmayan vatandaşa, sendikalara, işverenlere, sermayenin başındakilere, gazete patronlarına, köşe yazarlarına, karikatüristlere olmadık hakaretleri edene mi kızmalı, "Öfke de bir hitâbet tarzıdır'" savunmasına alkış vuran yalakalara mı, hitabetten sayılan öfkeyi aynı tarzda kullanamayanlara mı, yoksa kendilerine olmadık hakaretleri eden adama; "Türkiye seninle gurur duyuyor!" diye yırtınanlara mı kızmalı?
Cumhuriyetin, demokrasinin bânisi Atatürk'e, sâyesinde kullandıkları demokratik hakla hakaret ederek saldıranlara mı kızmalı, O'nu yeterince savunmayanlara mı, yoksa savunuyorum derken din düşmanı bir Atatürk tarifi yapılmasına sebep olan dinsizlerin laiklik bocalamalarına mı kızmalı?
Öfkemin binbir nedeni var, adresi belli değil! Öfkemin adresini söyleyebilecek kadar demokratlaşamadım bir türlü! Öfkemin adresini söylesem perişan edecekler, söylemesem hücceten çatlayıp öleceğim!
Böyle söylemeden söylenerek söyleyeceğim ben de vesselâm!...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: