Pazartesi, Mayıs 21, 2012

CEMAL ŞAFAK'IN HATIRINA, SUSMAK!...

Reklam amaçlı, dinci siyâsilere yalakalık için organize edilen müsrîf, dindışı iftâr davetinde poz vermeye zorlanıyoruz sanki!
Tok ağırlamak zordur biliriz. Hele iftâr sofrasındaki tok, iki kere tahammülü zorlar! Tok adam, iftâr sofrasının uhrevî atmosferini kirletir duruşuyla!
İftâr sofrasında oruç olmayan davetli, yoldan gelmişse seferîdir. Hasta ise mazeretlidir ve sofraya ilgisizliği hoşgörülebilir ama keyfî olarak oruç tutmayan kişilerin, iftâr sofrasında ne işi olur? Davet sahîbi de oruçlu konuklarının arasına, oruç tutmamayı laiklik zanneden kişileri niye oturtur?
İftâr sofrası sahîbinin; dünyevî hırslarına teslîm kişilerle Cihâd-ı Ekber'e -nefsine karşı büyük cihâda- niyetli kişilerin aynı havayı teneffüs etmesine sebeplik etmemesi gerekmez mi? İftâr sofrası sahîbinin önce Allah rızâsına, sonra kendisine, sonra da oruçlu misâfirlerine karşı böyle bir saygı yükümlülüğü, yok mudur?
İftâr sofrasındaki tok adam ile işret masasındaki aç adam, ânında belli olur! İkisi de bulundukları sofranın düzenini bozarlar! İkisi de aynı derecede göze batarlar!
"Paranın dîni olmaz!" hırsıyla tamâmen dünyâlığa yönelmiş kişiler; "... Kim de dünya kârını istiyorsa ona da dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahîrette bir nasîbi olmaz." (Şura-20) ilâhî uyarısına muhâtaplıkları bilinerek sabırla izlenirler ama o harîs kişilerle aynı yerde, hele aynı iftâr sofrasında bulunmak da rahatsızlık verir!
Mahalle baskısı zoruyla oruç tutup vakit geçirmek için dansöz izlemeğe giden münâfık ile yine mahalle baskısıyla tokken iftâr sofrasına oturan mürâi arasında ne fark vardır? "Arkadaşını söyle, senin ne olduğunu söyleyeyim." el gözü terâzisini yok saymak mümkün müdür?
Elbette her doğru kişinin; iyiye, doğruya dâvet gayreti olacaktır, olmalıdır ama kesinlikle bilinir ki beyaz zemînde kara, siyah zeminde ak lekeleşir! Göze batar! Göreni rahatsız eder!...
Defâlarca; "Ömer ibn-i Hattab'ın kırk yıllık müşrîkliğinden bize ne? Ömer-ül Faruk'luğu ile sevgi, saygı alanımızdadır." demişiz amma Vahşî ve Hind'e müslüman olmalarına rağmen; "Gözüme görünmesinler!" sınırını çizen Hz. Peygamber uygulamasını da hep hatırlarız!
Olmadık yerlerde, olmadık pozlar vermiş kişilerin, her ân saf değiştirmeye meyyâl kişilerin, gittiği her yere terk etmek hazırlığında gittiği bilinen kişilerin, fotomodel konu mankenlerinin iftâr sofrasına, meşveret fikir teâtilerine katılmasında, aile fotoğrafına girmelerinde biraz tedbîr gerekmez mi? "Benim patronum, senin patronunu döver!" edâlı, kendilerini hür zanneden en tehlîkeli tasmalı kölelere karşı tedbîr gerekmez mi?
Ağır bir rahatsızlık yaşayan, bir aydır yoğun bakımda olmasına rağmen Yeniçağ Gazetesi ile resmini göndererek beni tesellî eden Cemâl ŞAFAK Kandaşım'ın, samîmiyet zirvesi ile kapı kapı gezmeyi mahâret belleyen kurnazların, aile fotoğrafında poz vermesinin, kime ne yararı olur? Cemal'in ce Cemal yüreklilerin hatırına yutkunduğumuzu, şiştiğimizi, sustuğumuzu söylemeliyim!
Doğruya aç, davûdî erkek sese muhtaç samîmi çilekeşlerin arasına, tok tasmalıların girmesine izin verenler vebâle girmezler mi?
Ömrümüzce poz vermekten pek hazzetmedik, şimdiden sonra fotomodellerle aynı karede görünmek zorumuza gitmez mi? Korumayı görev edindiğimiz dostlarımızın da bizi korumak gibi bir gayretleri olmamalı mı?...
Açlıktan vurup fotomodellikten çıktık! Canımızın ne kadar sıkıldığı ve acıdığı umarım mürâileri sevindirecek boyutta belli olmamıştır!...
TÜRK, TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: