Salı, Mayıs 29, 2012

GAYYÂDAKİ TÜRK YUSUF...

Yusuf gibi atıldığımız kuyulardan çıktık, tek tek!
Tanrı'nın da yardımlarıyla her Türk Yusuf, kardeşlerince atıldığı kuyusunu kendine yol başlangıcı ettiler tek tek! Kuyu çok, kuyuya atılan Türk Yusuf çoktu! Türk Yusufları kuyudan çıkaracak kervan da yoktu ama her çıkanın hedefi tekti!...
Her Türk Yusuf'un kardeşlerince kuyuya atılması, başlı başına bir dram; Her Türk Yusuf'un kuyuyu kendisine yol edişi, başlı başına bir destândı... Kuyulardan tek tek çıkan Türk Yusufların yollarının kesiştiği kavşaklar, hikâyelerinin buluştuğu destânlar, ideâllerinin buluştuğu teşkilâtları vardı! Yumurtadan çıkan deniz kaplumbağalarının içgüdüsel olarak denize yönelmesi gibi, kuyudan çıkan her Türk Yusuf, Teşkilâtına yöneldi!...
Benzer hikâye ve usûllerle atıldıkları kuyularından, benzer uğraşlarla çıkan Türk Yusuflar'ı, Mısır'da sultanlık beklemiyordu! Onlar da Sultanlık istemiyorlardı zaten! Her biri ayrı ayrı, benzer kuyulara atıldıklarında ortak hayâlleri vardı. Sekteye uğratılan hayâllerini tamamlamak için dağıldıkları adreste yeniden biraraya gelmeliydiler!
Güzergâhları Kitâb-ı Ekmel'de Kur'ân'daydı. Hayâlleri Türk Birliği, "Büyük ve müebbed bir ülke Tûran"daydı. Hadef belliydi, yol belliydi, kılavuz belliydi.
Ve "Kervan yolda dizilir" tecrübesiyle kuyudan çıkıp yeniden kervâna katılan Türk Yusufları hedeflerine ulaştırabilecek yetenekte ve donanımda bir Yolbaşçı, bir Önder, bir Başbuğ vardı. Öyle bir Başbuğ ki; O'nu kuyuya sadece kardeşleri değil yoldaşları, silâh arkadaşları, sırdaşları, mevkidaşları, omuzdaşları millet düşmanlarıyla işbirliği yaparak atmışlardı!
Tek başına bir kardeşin, yoldaşın, silahdaşın O'nu kuyuya atmaya gücü yetmezdi! O'nu kuyuya atanlar, O'nu kuyuda tutmanın imkânsızlığını da biliyorlardı!
O'nun kuyuda bile olsa davûdi Türk sesiyle yapacağı çağrılarının Türk kulaklara erişmesine engel olunmalıydı! Kuyu doldurulmalı, ağzı sıkı sıkı kapatılmalıydı! O'nu denediler! Dört bir yandan taşıdıkları atıklarla kuyuyu kapatmaya çalışanlar, çoktu; kuyudaki Başbuğ tekti! Tekler Teki'ne sığınıp Millî hedefe ulaşmak heyecânıyla, yoluna denk düşen kuyulardaki Türk Yusufları tek tek çıkararak menzîle erdirmek hevesiyle patlattı kuyusunu!
Yaklaşık beş yıl sonra, atıldığı kuyudan çıktı!
Ve kaldığı yerden, kervânın durudurulduğu yerden Kutlu Hedef'e doğru Kutlu Sefer'i yeniden başlattı! Kuyusundan çıkanlar, kuyusundan çıkarılanlar, Türk Yusuflar buluştular yeniden, Kutlu Sefer başladı sil-baştan...
Bu defa kervân çok cesâmetliydi! Kuyu patlatan savaşçılardan oluşan kervân çok cesâretliydi! Bu cesâmetin, bu cesâretin karşısında durmaya yürekleri yetmeyen korkak kardeşler de katıldılar kervâna! Kur'ân rehberliğindeki Tûrancıların gözleri ilerde, o korkakların gözleri yerdeydi, yerlerdeydi!
Bir Kara 4 Nisan'da Kervanbaşı, Önder, Başbuğ uçmağa vardı! Dönülmeze, gök'e gitti ebediyyen! Üstleri kardeşlerce çalı-çırpıyla örtülmüş kuyularla dolu güzergâhta Türk Yusuflar; başsız, Başbuğsuz kaldılar!
Gözleri ilerde olan Kurt Süvarilarin başları yere inerken; "Adamın yere bakanı" tarifli it bakışlı seferîlerin başları kalktı bir daha!...
Ve o günden beri, kendim atladığım gayyâm'dayım!
O günden beri bi'r-i gayyâ'mdayım! Bi'r-i gayyâ'mdan çıkmak konusunda kararsızım! Çıkarsam patlayacağım! Çıkarsam ilk gününden ihânetiyle belgeli kardeşlikten vazgeçeceğim! Habil-Kabil adlı ilk kardeşlerden Kabil'liğe soyunacağım çıkarsam! Habil'ce çok öldüm, yeter! Çıkarsam beni öldüren, beni kuyuya atan kardeşlerimle hesaplaşacağım!
Bu öfkemle çıkmaktansa Bi'r-i gayyâ'mda kalmak daha mı ehven Kandaşlarım? Ne dersiniz?
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
* Bi'r-i gayyâ: gayyâ kuyusu, mecâzen içine düşenin kolay kolay çıkamayacağı yer veya vaziyet

Hiç yorum yok: