Perşembe, Ağustos 02, 2012

ALINAN, MAZLÛMUN ÂHI...

İki gündür bir cümle aklımı, vicdânımı teslîm aldı! Samîmiyet adına bütün kavramlarımı alt-üst etti!
Bir okuyucu, bulunduğu yer ve ortam yüzünden kimliğini veremeden Banu AVAR'a, bir ileti yazmış! Yaşananları; yaşamakla ölmek arasında, yüksek gerilim hattı üzerinde dengeyi sağlamak için eline tutturulan iki ucu narlı demiri anlatmaya çalışmış!
Demirden vazgeçme şansı yok çünkü üzerinden geçmek zorunda bırakıldığı hat yüksek, düşerse kötü! Dengesini kaybederse elindeki demirden âsâ diye faydalanma şansı yok, çünkü bir ucunu yere destek diye koyacağı demirin öbür ucu da narlı-kızgın, tutamaz, elini yakar! Dengede kalmaya mecbûr, çünkü bakmakla yükümlü olduğu âilesi var! Aslında bunlar bilinen, duyulan şeyler! Bu iletiden benim aklımı alan, bütün samîmiyet kavramlarımı alt-üst eden cümleye gelmek istiyorum.
İleti sahîbi, muhâtabına seslenirken diyor ki; "Hani konuşmak, paylaşmak istersiniz ya bazen bir yabancı ile bazen bir tanıdık ile ama illa ki samîmi biriyle. Siz benim samimi yabancımsınız." Samîmiyet ve yabancı! Benim sayılacak kadar özümsenmiş bir yabancı!
"Kılma derman kim helâkim zehr-i dermânındadır!" tezâtını, hatırlattı mı size de? Veya; "Bende gördüm güneşin doğarken battığını!" sızlanması kadar isyankâr geldi mi size de?
Böylesine sözüne ve ifâde gücüne hâkim birinin, düşürüldüğü çâresizlikle "samîmi yabancısı"na söylenmesi, sizin de canınızı acıttı mı?
Bu sessiz isyânı görmeyen, bu sessiz çığlığı duymayan, bu yiğit cambazın mahâretini fark etmeyenlerin yöneticilik oynattırıldığı bir ülkede, huzûr ve istikrâr olabilir mi?
Benim şeyhim, senin şeyhini çarpar! Benim nâmussuzum, senin nâmussuzunu döver! Benim hırsızım, senin hırsızını soyar! Benim yobazım, senin yobazını bastırır! Benim katilim, senin katilini öldürür mantığı adlı mantıksızlıkla idâre-i maslahât becerilir mi?
İki ucu narlı demirle yüksek gerilim hattı üzerine çıkarılmış vatandaş; ya dengesini kaybederek, ya da gözünü karartarak bir elini yakmayı göze alıp yere inerse veya düşerse en yakınındaki cambaza bakanlara ne yapar, hiç düşünen var mı? Düşer veya inerse önüne geleni dağlamaz mı iki ucu da narlı demirle?
Hey! BOP Eş Başkanı, Ülkenin Başbakanı!
Hz. Fatih'in; "Kimsesizler Kimsesi" diye ululadığı Allah'ın sıfatını, tarfatarlarının kendisine izâfe ettiği, yalaka vuvuzelaların Kimsesizler Kimsesi!
Günlerdir binlerce askerî kuvvetle bir ilçemizde kontrolün ele geçirilememesine, on yıldır zemîn hazırlayan; İleri Demokrat, Gereken durakta İnilecek Demokrasi Tramvayı Vatmanı!
Bu feryâdı, bu sessiz çığlığı, bu saygılı isyânı duyasınız diyedir, gayretim! Bu "samîmi yabancı" eliyle Kimsesizler Kimsesi'ne yazılan istidâdan haberiniz olsun diyedir yırtınışım!
Hiç bir zâlimin gücünün, mazlûmun âhına yetmeyeceğinin, Allah'ın aslâ buna rızâsı olmayacağının farkında ve bilincinde değilseniz Vallâhi sonunuz iyi görünmüyor! Gerçi senin, ailenin, mesâneden çürük raporuyla askerden kaçıp yeri yerinden oynatan ve Berlusconi'nin katılımıyla yapılan, malvarlığını takılan takılarla edindiğin Oğlu'nun, gemiciklerle deryâlarda fink atan diğer Oğlunun akîbetinden, akîbetinizden, kime ne? Ama bu mazlûmun sessiz feryâdında, herkesin payı var!
Bu saygılı isyânı görmeyenin, bu sessiz feryâdı duymayanın belâsını, Allah verir!
Kendi ülkemizde, sınırlarımız içinde, feryâdını duyuramayanlar varken sana ne Suriye'nin dünkü kankan Beşar Esed'inden? Kime ne? Millete ne? Bize neeee?
Tam burada yine aklıma geldi; "
.. tüm eksik ve yanlışlarına rağmen AKP Hükümeti'nin alacağı millî nitelikli kararların destekçisi olacağımızı da bildirmek istiyorum." desteğini de bütün millî vicdânlara, inâdına hatırlatırım vesselâm...
TÜRK, TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: