Perşembe, Ağustos 16, 2012

BİZE, TANRI TÜRK DEMİŞ...

Meşrû zaman, meşrû zemînde, Mevcût MHP Genel Başkanı'nın başlattığı süreçte, olması gerekenler oluyor!
Mevcût Genel Başkan'ın 15 yıllık yönetiminden memnûn olanlar, yanıda olmakta devâm ediyorlar; memnûn olmayanlar, kendilerine yakın gördükleri bir Ülküdaşının etrafında saf tutuyorlar!
Bu safların her birisi; sayılarına göre bir büyük ordunun mangaları, bölükleri, alayları, tümenleri, taburları olmasına rağmen -manga başından mevcût ordu başına kadar- kişiler arasındaki tatlı rekâbetten, rahatsız olanları anlamak mümkün mü?
Düğünlerde oynamış, cenâzelerde ağlamış, yani hayatın acısını-tatlısını yaşayarak tecrübeyle donanmış Ülkücünün morali, bu kadar kolay bozulabilir mi?
MHP'de, yani Ülkücü Hareket'in karargâhında, fikir havuzunda; meşrû zaman ve zeminde, durulmak üzere başlatılan bir dalgalanma söz konusu! Olan sadece bu!
Çok çocuklu ailelerde, kardeşler arasında bile öbekleşmeler varken, milyonlarca ülkücünün, kendini yakın hissettiği, daha fazla sevdiği bir ülküdaşına yaklaşmasından daha doğal ne olabilir?
Kendine yakınların farkında olmadan, bir başka ülküdaşına yakınları, saymakla veya onlara kızmakla oyalanan varsa önce, aynasındaki ile hesaplaşmalı değil mi?...
Çocuk yaşlarımızda, birer kişi bile sayılamayacak halimizle katıldığımız; Türk Milliyetçiliğini Atatürk'ten sonra bir daha iktidâr ederek, önce "Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye", sonra "Tûran" ideâlinde buluşmadık mı? Bizi hedefimize götürmek için bayrak açan Başbuğumuz'a olan sarsılmaz sevgi ve inancımızla kıyâmetlere kafa tutmadık mı?
Artık sayısız Ülkücü Kalemin, destanlaşan mücâdelelerini anlatmaya başladığı, o müthîş nesîl biz değil miyiz? Onar yıllık aralarla; kimi zaman asker eliyle, kimi zaman yabancı kaynaklı dinsiz sermâyedarlar eliyle koparılan Tûfan emsâli fırtınalara, çınarca direnen, biz değil miyiz?
Ölerek çoğalmadık mı? Asılarak Allah(c.c.)'ın huzûrunda ve tarih tanıklığında korkakların gözünde devleşmedik mi? Bu süreçte dev zannettiğimiz cücelerimizi de içimizde eriterek bizden etmedik mi?
Ne oldu bize? Bir ülkücüye yakışan davranış; diğer ülkücülere de pusatları, atları, bozkurt bakışları kadar yakışmaz mı?
Ülkücüler; Türk Milletinin fikren en yakışıklı, en cesâmetli, en celâdetli savaşçılarından oluşmuş ordular değil mi? Türk Milleti'nin karakter nektarları olan Ülkücülerin; iç dalgalanması, sularını ve içlerindeki pisliklerini temizlemek için değil midir?
Ülkücüler; millî tehlîke karşısında; "Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım" diyen; hayat vermek ve temizlikle görevli akarsular değil mi?
Su; bulutlaşıp, sıkışıp damlalaştıktan ve yağmur olup yağıp bir dereye karıştıktan veya dere oluşturduktan sonra, yeniden bir daha su değil midir? Akarsu, kir tutmadan aktığı her yere hayat götürmez mi?
Nerede buharlaştığı meçhûl olan su; buharlıkla yağmurluk halleriyle yerle gök arasındaki devr-i dâimine, deryâsına ulaşıncaya kadar devâm eder. Damla, deryâsına ulaşıncaya kadar; yerle gök arasında iner-çıkar, akaaar, akar... Deryâsında deryâlaşan damlanın birinci işi, artık içindeki pislikleri yok etmektir!...
Türk Milliyetçileri olarak hepimiz, buharlaştık yükseldik; damlalaştık, yere indik, Ülkü Pınarı'nda sulaşıp buluştuk ve akıyoruz ve içimizi, içimizdeki pisliklerimizi yıkıyoruz!
Şahsen; aynı mecrâdan olduğumuz, aynı sıcakla buharlaşıp, aynı bulutta damlalaşıp, aynı dereden aktığımız Ülküdaşlarımı, te'vilsiz seviyorum! Beni bu tercîhimdem dolayı sorgulamak, kimin haddinedir?
Biz Türk Milliyetçileri, milliyetçilerin Ülkücüleri; ateş olur yakarız, nehir olur akarız, kıyâmete de son neferimize, son nefesimize kadar Kelime-i Şehâdetimizi ikrârla bakarız vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: