Salı, Kasım 27, 2007

GÜL'ÜN DİKENİ

Refikim ve dostluğu ile müftehir olduğum sevgili Mehmet Gül’ün; “Ne bir Kürdümüzden ne de bir çakıl taşımızdan vazgeçeriz” sözlerini çok yorumlayarak çok özümseyerek kabullenenlerdenim. Hatta daha ileri giderek “Ne herhangi bir Kürdümüzün saçının telinden ne de bir çakıl taşımızdan vazgeçeriz” derim… Diyorum…
Bu mantığın silsilesini bozmadan devam edersek dağda çocuğu ölen Kürt ananın acısını bizim sayarız. Onunla beraber sadece acısına ağlarız. Ama dağda gebertilene de “Kuduz köpeğimdi, itlaf ettim.” mantık ve inancıyla bakarız.
Aksi halde yasalarımızın cezalandırdığı her kişinin anasının gözüyle meselelere bakmak, yasalarımızı irdelemek zorunda kalırız ki bu da yasa dışıdır.
12 Eylül Kıyametçileri’nin sadece denge olsun diye suçsuzlukları asıldıktan sonra kesinleşen ülkücülere bakarak; o ülkücülerin, anaları - aileleri- gözlüğünden meselelere bakarsak devletin tarifi nic’olur?
Hatayı, yanlışı, suçu kim yapmışsa yaptırım ve uygulama ona olacaktır, olmalıdır. Dağdakilerin yerine evlerinde oturan analara bir zor yaptırım, bir baskı uygulanıyorsa yanlıştır. Ama dağa çıkmış, tercihini devlete kafa tutmak şeklinde yapmış kuduz köpeğimizi de sırf anası ağlayacak diye asla affedemeyiz. Ellerini kınalayarak oğullarını askere gönderen Türk analarının gözyaşlarını nereye koyacağız o zaman?
Ölen, öldürülen, itlaf edilen PKK’lı alçakların anaları, elbette vatandaşlarımız. Onların acılarını hafifletebilmek için bir şeyler yapmak elbette devletliğimizin gereği. Bu doğru mantık ve devletlilik teamülümüzle Apo alçağının ablası ve kardeşlerinin seçme-seçilme hakları baki değil midir? Apo sergerdesinin ablasının oyu, Cumhurbaşkanımın oyu ile eşit güçte değil midir? Bu yüzden de tepkimi net olarak belli edebilmek için “Demokrat değilim!” demez miyim? Devlet olmanın gereği suçluyu cezalandırmak, gerekirse asmak-idam etmek, başarılıyı da ödüllendirmek değil midir?
Adalet ile merhameti bir arada yürütmek mümkün müdür?
Mantık ölçüsünü, devletlilik teamüllerini özümsemiş bir Türk olarak bildiğim, tanıdığım sevgili Mehmet Gül’ün; dağda itlaf edilmişlere şehit demesinin mümkün olmadığını bilenlerdenim. Eğer demişse külliyen yanlıştır!... Demişse düzelteceğinden, dememişse tekzip yoluyla düzelttireceğinden de eminim.
Duyarlı bir Türk yüreği taşıdığına inandığım Mehmet Gül’ün dağda itlaf edilen PKK’lıların analarının yüreğine muhabbetli olmasını anlarım. Çünkü aynı muhabbetle doluyum. Anaların ana oldukları için özelliklerinin farkında olanlardanım. Sağ olsaydı Apo alçağının anasının, oğlunu dünyanın en güzel çocuğu olarak seveceğinden de eminim. Ama suçluyu, asiyi, devlete baş kaldıranı sadece anasının muhabbetinden dolayı affetmeye soyunmak da aptallığın dik alası olur. Ne AB, ne de müttefik(!)imiz ABD buyuruyor diye kuduz köpeklerimize insan muamelesi yapmayız. Yapamayız!...
Yapmaya niyetlenirsek devlet olarak kalamayız.
Devlet olmanın, devlet kalmanın tek bedelinin can olduğunu binlerce yıldır bütün dünya milletlerine öğreten bir milletiz. Devlet kalmak için ölmeye, ölerek kahramanlaşmaya devam edeceğiz. Bir ölüp bin dirileceğiz vesselam…
Gazetecilikten geçinen biri, bizlere "Gül'ün Dikeni"ni ikram etti. Sağ olmasın!...
“TÜRK’ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR.”
Selam, sevgi, dua…
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: