Perşembe, Kasım 15, 2007

NEREDESİNİİİİİİZ?!...

Milletin canını, Mehmetçiğin şehadet haberleri yakmıyor. Milletin canını, kıymet verdiklerinin, kıymet vererek görev verdiklerinin görevlerini yapmayışları yakıyor!...
Bu gerçek, artık söylenmeli.
Her şehide; Fatiha'nın peşinden "Vatan Sağ olsun." diye sahip çıkan milletin artık siyasilere karşı öfkesinin sınırı zorlanıyor haberiniz ola...
Artık bu işin soğuğu, ılığı yoook!
Savaştayız!....
Hem de sımsıcak ve can yakıcı bir savaş!...
Ama siyasilerimiz sayesinde bir türlü düşmanımızın adını koyamadık. Bir türlü düşmanımızı tanıyamadık!...
Sınır ötesi harekâta hazırlanırken ve Başbakanımız'ın 'Sayın Başkan'ına; "Sen Teksaslıysan ben de Kasımpaşalıyım." diye kafa tuttuğunun haberlerini aldıktan sonra, sınırlarımız içinde şehir vermeğe devam ediyoruz!...
Sınırlarımız içinde de istihbarat desteğini, müttefikimizden ve son görüşmede kazanılan "Üç Kırmızı telefon"dan beklersek katmerli ayıptan da öte bir şey olmaz mı? Sınırlarının içine hakim olamayan bir devletin, bir milletin egemenliğinden bahsedilebilir mi?
Bu devletin İçişleri Bakanlığı, ne iş yapar?
Başbakanlığa bağlı MİT Müsteşarlığı, ne iş yapar?
Emniyet genel Müdürlüğü'nün istihbaratçıları, ne iş yapar?
Bu istihbarat kurumlarının işi; benim ne kadar vatanperver, benim ne kadar milletperver, benim ne kadar Atatürksever biri olduğumu tesbit ederek kayıtlar tutmak mıdır?
Sınırlarımız içindeki hainler hakkında istihbarat yapılmaz mı?
Ki artık, adam takibine falan da gerek yok!
Adamlar, PKK'lı olduklarını saklamadan ifade ediyorlar. PKK'nın siyasal uzantılarının yeni başkanı; "Tek silahlı kalmamacasına silahları susturmak üzere inisiyatif kullanabilecek durumdayız." diyerek, istediklerinde daha doğrusu İmralı'dan alacakları talimat üzerine silahları bıraktırabileceklerini, gözlerimizin içine baka baka söylüyorlar! Ve bunu da demokrasi denilen, isteyenin istediği gibi tarif ettiği sisteme sığınarak yapıyorlar!...
İstihbaratçı değilim!
Çok fazla bilen biri de değilim!
Ama bu sözlerin talimatının İmralı'dan alındığını bilecek derecede hissedebiliyorum.
Kocaman bir adada tek başına tatile mahkûm edilen bir hükümlünün ne yaptığını, kimlere ne talimatlar verdiğini tesbit edemeyen, tesbit ediyorlarsa talimatlara mani olabilmek için gerekli uygulamaları kimlerin engellediğini açıklayamayan istihbarat birimleri, dağlardaki teröristleri takip ettiklerine ve onlar hakkında bilgileri olduklarına bizi nasıl inandırırlar?
Yoksa yıllardır fısıltıyla, Türkiye'nin her yerinde söylenen, İmralı sakininin "MİT Elemanı" olduğu doğru mudur?!!!
Beğleeer!
Ülkeyi yönetsinler diye iki kişiden birinin oyunu alan siyaset ağalarııı!
Demokrasi ile kendilerini güçlendiren seçilmiş Padişahlar!
Neredesiniz?
İstihbaratı da, iç ve dış asayişin sağlanmasını da, sınırlarımızın muhafazasını da, savaşı da, diplomasiyi de -ve çok şikâyetlendiğiniz- siyaseti de Ordu yapacaksa, siz ne iş yaparsınız?
Okyanus ötesine "Sayın Başkan"ınızdan izin almağa gitmekten, otellerde kralların ayağına giderek huzura çıkmaktan başka işiniz yok mudur sizin?
Devlet adamlığı, siyasi erki kullanma yetkisi böyle mi oluyor yoksa?!
İçişleri Bakanı,
MİT Müsteşarı,
Emniyet genel Müdürü,
Emniyet'in İstihbaratçıları, Emniyet'in Terörle Mücadele birimleri Neredesiniz?
Sınırlarımız içindeki hainlerin yerlerini Mehmetçiğimiz'e neden bildirmezsiniz?
Yoksa sizin içinizde de mi köstebekler var?
Şırnak'taki, Tunceli'deki, Bingöl'deki, Ağrı'daki, Erzurum'daki, Kars'taki teröristin nokta adresini siz vereceksiniz ki Mehmetçiğimiz de itlaf etsin değil mi?
Bu işin başka bir yolu, başka bir yöntemi var mı?
Neredesiniiiiiiiiiz?!...
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: