Çarşamba, Kasım 21, 2007

TÜRK MİLLETÇİLİĞİ...

Fikir meydanlarına, bir fikir alanı daha açıldı.
Avrupa'da Türk gibi düşünüp, Türk gibi yaşayan ve Türk gibi tavır koyan Türklerle, Türkiye'deki "Türk Milletçileri" bir araya gelemeden, uzakları yakınlaştırarak, el ele vererek, gönül gönüle dayanarak bir site yaptılar. www.milliyetciler.com sitesi, bütün Türk Milletçileri'ne hayırlı olsun.
Ülküdaşlarım;
Aylardır, hatta yıllardır kendi kendime belki de binlerce kere sorup cevapladığım ama bir türlü verdiğim cevaplarla tatmin olamadığım için cevapsız kalmış sorularımla muhatabım!
Sanırım çaresizleştiğim için bu açmazımı, sizlerle paylaşmak durumundayım. Ya sorularıma verdiğim cevaplarla yetinir, ya da sorularımı cevaplamak zahmetinde bulunursunuz diye düşündüm.
*Milliyetçilik nedir? Bir fikir akımı, bir düşünce sistemimidir? Bir fransız, bir ingiliz veya herhangi milletten biri, ısrarlı ve ciddi bir eğitimle kalifiye bir Türk Milliyetçisi edilebilir mi? Sorularıma buradan başlamak isterim.
Milliyetçilik; bir kişinin mensubu olduğu millete olan sevgisi, sadakatidir. Mensubu olduğu milletin, muassır medeniyetleri yakalaması hatta geçmesi için verilecek mücadeledir. Milliyetçilik; bir kişinin yaptığı her işin sonucunu, milletinin menfaatine midir diye sorgulamasıdır. Meselâ, bir sanayicinin kendi üreteceklerinin kalitesini yükseltip maliyetini becerebildiğince aşağı çekerek milletine sunması gerekirken, daha kolay ve daha çok para kazandırıyor diye ve ekonomimize sıcak para getiriyor düşüncesiyle ithalatçılığı seçmesi, asla milliyetçilikten sayılmamalıdır.
Eğer milliyetçi iş adamlığı, milliyetçi sanayicilik bu kadar kolay olsaydı; özelleştirme adıyla yabancılara peşkeş çekilen kurumlarımızı alan yabancılardan daha milliyetçi kimse olabilir miydi?
On yıldan fazla vergi rekortmeni kalarak defalarca Devlet'ten hizmet madalyaları alan Matild Manukyan'dan daha milliyetçi kimse olabilir miydi? Bir başka iç soru; Matild Manukyan, 7-8 yaşlarındayken ailesinden alınsaydı, adı değiştirilip yatılı mekteplerde, çok ehil öğretmenlerce yetiştirilseydi; büyüdüğünde yine Karaköy patroniçesi olur muydu? Olsaydı, yine vergi rekortmenliklerini kimseye kaptırmasaydı, yani vergi kaçırmasaydı, milliyetçi olarak tanımlanabilir miydi?
Bir başka açıdan daha bakarsak, bir Türk yazarı olarak Nobel Ödülü'nü alan ve "Soykırım yapmıştır." diyerek Türk Milleti'nin adını menfi olarak dünyaya duyurmayı başaran Orhan Pamuk, Türk Milleti'nin propogandasını yaptığı için milliyetçi olarak adlandırılabilir mi?
*Bir başka soru: Halk ile millet arasında fark var mıdır? Halkçılık ve milliyetçilik, aynı mıdır? Milletçilik ile milliyetçilik arasındaki fark nedir?
Muhteşem Türk Atatürk, Cumhuriyetçi Halk Fırkası'nı kurduğunda önce "9 Umde" adıyla prensiplerini tespit etmiş, sonra bazı umdeleri birleştirerek sayıyı 6'ya indirmiştir. "6 Umde", 6 Ok olarak isimlendirilmiştir. 6 Ok'tan ikisine bir daha dikkat çekmek gerekirse; "Halkçılık" ve "Milliyetçilik" maddeleri, birbirinden müstakil tutulmuştur. Demek ki Atatürk'e göre de halk ile millet farklı kavramlardır.
Geçtiğimiz günlerde kadim dostum ve ülküdaşım Mehmet Emin Alper Hoca'yı ziyarete gitmiştim. Bu merak ettiğim konular da sohbetimize mevzu oldu. Emin Alper Hoca; 1980 öncesinde Ülkü Ocakları genel Başkanı iken, Muhsin Yazıcıoğlu'nun, bu konudaki bir konferansını hatırladı. Muhsin Yazıcıoğlu; "Halk, şu anda vatan adını verdiğimiz topraklar üzerinde yaşayanlardır. Millet ise; tarihte, günümüzde ve gelecekte bu toprağın altında yatanlarla şu an toprak üstünde yaşayanların tamamıdır." diye çok güzel bir tarif yapmış.
Bendenizin çok ilgimi çekti. Dünün, günün ve yarının; yaşamışlarını, yaşayanlarını ve yaşayacaklarını böyesine kucaklaştıran bir tarifin sahibi Muhsin Yazıcıoğlu, bu sözlerinin, bu tarifinin unutulmasına neden izin verdi diye hayıflandım! Sadece hayıflanmakla yetinmeyip kendimi sözlüklerin arasına attı. Sözlüklerden;
"halk: Bir milleti oluşturan çeşitli toplumsal kesimlerden veya meslek gruplarından oluşan insan topluluğudur. Halkı milletten ayıran en önemli fark; halkın millet olma özelliklerine veya bilincine ulaşmamış olmasıdır.
millet: Geçmişte bir arada yaşamış, şimdi bir arada yaşama inancında, istek ve kararında olan; aynı vatan ve o vatanın maddi ve manevî değerlerine sahip çıkan, aralarında din, dil, kültür, tarih ve duygu birliği olan insanların, halkların oluşturduğu toplumdur." tariflerini buldum.
Sözlük tarifleriyle Muhsin Yazıcıoğlu'nun tarifinin örtüşmesinden de hem çok mutlu oldum, hem de bu tarifnin unutulmasına neden izin vermiş diye bir daha hayıflandım.
Bu tariflerden sonra bir de Muhteşem Türk Atatürk'ün, halkçılık ve milliyetçilik kavramlarını ayrı ayrı maddeler olarak tüzüğüne aldığını hatırlayınca; "Türk Halkı" gibi Türk Milleti'ne irtifa kaybettiren bir sözü kullanmakta ısrar eden aydınlarımıza, aydıncıklarımıza,
"en-tellek-tüellerimiz"e ne demek lazım diye ciddi ciddi düşünmek gerek.
Bizim kuşağımızın yarım asrı geçen ömrümüzün nerdeyse kırk yılı; "halklar, halklara özgürlük, halkların eşitliği v.s." teraneleriyle mücadele ederek geçti. On kitap okumamış, konuşma ve yazma özürlülerin ısrarla "Türk Halkı" demelerinin altında artık art niyet aramak gerekmez mi? Bütün kavramlarımızın olduğu gibi millet kavramının da içini boşaltma operasyonu yaptıklarını düşünmeyelim mi?
Israrla "Türk Halkı" diyenlerin, Türk Milleti'ne, Muhteşem Türk Atatürk'ün ve Başbuğ Türkeş'in ideallerine ihanet ettiklerini söylemeyelim mi?!...
*Dinin siyaset malzemesi olarak kullanılması, vicdanî ve ahlakî midir? Milliyetçilik, her hangi bir siyasi partinin tekelindeymiş gibi tarif edilirse; dinin siyaset malzemesi olarak kullanılmasıyla, milliyetçiliğin siyaset malzemesi olarak kullanılması aynı olmaz mı?
Yüceler yücesi Allah; kimsenin kimsenin imanına kefil olmasına izin vermemiştir. Hatta iki cihan serveri ve Allah(c.c.)'ın "Habibim" diye sıfatlandırdığı Peygamberimiz(s.a.v)'e dahi kimsenin imanına kefalet yetkisi verilmemiştir. Hal böyle iken; kendilerine oy veren veya vermeyenleri "Müslüman ve Patates dinliler" diye tasnif etmenin, yıllar sonra memleketi nereye ve ne durumlara getirdiği ortada. Millet kavramını, ümmet kavramıyla eş anlamlı kullanan, milliyetsiz milliyetçiler yüzünden, milletin hali de ortada.
Millet; halkların dün, bu gün ve yarın bir arada yaşamışlarının, yaşayanların ve yaşayacakların bir araya gelmesinden oluşuyorsa milliyetçilik yerine "Milletçilik" yapmak daha doğru olmaz mı? Orhun Yazıtlarında, tarihimizde defalarca halkları bir araya topalayarak milletleştirmeği başaran Türk Milleti, bunu bir daha neden yap(a)masın?
Muhteşem Türk Atatürk'ün; "Halkçılık" ve "Milliyetçilik" maddelerini birbirinden ayrı tutarak "Ne mutlu Türk'üm diyene" diye şifreyi bıraktığını ne zaman anlayacağız?
Başbuğ Türkeş'in; "Onlar ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürdüm; ben ne kadar Türksem onlar da o kadar Türktür." sözü de dikkatle irdelenirse halkları milletleştirme düşüncesiyle söylenmemiş midir?
Milliyetçilik, bir mensubiyet gerektirdiği için kim, hangi halka mensupsa onun etnik şövenizmini yaparsa ancak milleti böler desek yanlış mı olur?
Eğer bu soruya cevabımız evetse; hadi "Türk Milletçiği'ne" demenin zamanı mıdır?
Ülküdaşlarım;
Elimden geldiğince kısa tutmaya çalışmama rağmen uzadığının farkındayım. Konu, öyle hafifsenecek bir konu değil. Milliyetçiler Sitesi'nde ilk kez seslendirdiğim bu düşüncelerimi de eksik olarak sunmaktan korktum.
Artık kendi adresimiz olacağına inandığım Milliyetçiler Sitemizde sohpetlerimizi aralıksız sürdürerek, bu sorularımızın cevabını da birlikte buluruz inşallah.
www.milliyetciler.com sitemizin bahtı açık olsun.
Birbirine benzerler, bir araya gelerek doğruda buluşuruz ümit ve dualarımla sitemiz tekrar hayırlı olsun.
"TÜRKÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: