Cuma, Ocak 09, 2009

BİR TÜRK VARSA, BİN ÇÂRE VAR...

Bu gün, ters kalktım! Sağımızdan-solumuzdan, altımızdan-üstümüzden, velhâsıl heryanımızdan yapılan müthiş ihânet tarifli tazyiklere,bütün edep ölçülerini aşarak tepki vermeğe, küfüre hazırlanmıştım!...
İdealleri biten toplumların, kahramanlarını koyunlaştırdığını bilirdim. Ve maalesef millet olarak bizi buna alıştırdılar! Devletin bekâsı için çarpışan kahramanlarımızı, ordu komutanlarımızı, kuvvet komutanlarımızı göz altına aldılar-alıyorlar! Sıraya kimleri aldıklarını artık saklamıyorlar bile!
"Adaletin kestiği parmak acımaz." inancımızla, adâlete olan güvenimizle seyrettik-seyrediyoruz! Millet olarak, -belki-; "Seyretmeyip ne yapacaktınız?" sorusuna muhatap olabiliriz! Cevabımız var! Ama şimdi değil! Sadece sükûtumuz, ikrârımızdan değil diyelim!
Bu sözümle, artık millete bir şey demeyeceğim sonucuna da varılmasın! Milletle işim bitmez! Millete ne sitemden, ne de Türk Milleti'ne olan eksilmez güvenimden aslâ vaz geçmem!
Sözüm ve sessiz sitemim; askeri lojmanlardan alınmalarına izin verdikten; eşleri hanfendiler, göz altına alınan komutan eşlerine "Geçmiş olsun!" ziyâreti yaptıktan sonra yapılan, "olağan üstü toplantı" yı yapanlara!...
Ki bendeniz, ordunun kesinlikle siyâset dışında kalmasından yana olanlardanım. Ki bendeniz; "Siz, sınırlarımızı ve Anayasamızın verdiği yetkiyle devletimizi korumaya devâm edin. -Allah korusun- ölürseniz şehîdimiz, kalırsanız gâzimiz, kahramanlarımız olun. Siyâseti; deneme yanılma yoluyla da olsa, doğruyu buluncaya kadar bize, millete bırakın." diye seslenmiş biriyim.
Anlı-şanlı Paşaların; görevde olduklarında yaptıkları hizmetlerinin, "Devlet yanlısı Çete" tarifiyle, baştan komediye dönüştürülmüş iddialarla, derdest edilmeleri; millî vicdânı, tabi ki benim vicdânımı da incitti! Ama "Adâlet var!" inancımla, yasalara güven ve saygımla, seyrettim!
Ta ki; "Ser Müddeî Umûmi" mizin, umumi (genel) haklar adına dâva açabilen tek hâkim, Cumhuriyet Baş Savcımız'ın, adâletin zirvesinde yıllarca görev yapmış Sn. Kanadoğlu'nun evinin, "Devlet Yanlısı Çete" mensûbu olmak iddiası ile aranmasına kadar! Şimdiden sonrasını, sesli düşünüyorum varsayın lütfen. Çünkü düşünce suç değil ya!...
İl ve ilçelerimizde; emniyet müdürleri ve jandarma komutanları, Cumhuriyet savcılarının emrinde olmazlar mı? Aşağıdan yukarıya doğru silsileten çıktığımızda; Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, Emniyet genel Müdürü, -adâlet adına- Cumhuriyet Baş Savcısı'nın emrinde olmalı değil mi? Taşrada böyle, Başkent te başka olursa; "Baş başka yere, ayak başka yere" görünümlü olmaz mı? Cumhuriyet Baş Savcısı'nın evinin aranması; hangi sistemin, hangi demokrasinin veya hangi adı bilinmeyen sistemin uygulamasıdır? "Kanlı mı, kansız mı olacak?" diye, yakın geçmişimizde haberi verilen darbe mi gerçekleştirildi? Bitti mi Cumhuriyet?!
Görevdeki Cumhuriyet Baş Savcımız, Genel Kurmay Başkanımız ile şimdiye kadar neden bir araya gelmediler? Bir mâni mi var? Merak ediyorum. Meraktan, bîçârelikten patlayacağım!
Allah'tan Yeni Çağ Gazetesi'nin müthîş Türk münevverleri var. Telefonla Hayri Köklü'yü, coşkuyla tebrîk ettim. 9 Ocak 2009 Cuma günlü gazetemizi, özellikle saklayın. Altemur Kılıç, Durmuş Hocaoğlu, Arslan Bulut, Hulki Cevizoğlu ve Sebahattin Önkibar'ın bu günkü yazılarını; aynı karargâhtan, birbirini tamamlar mahiyetteki doyurucu, teselli edici Türk tavırlarını; bir daha, bir daha okuyun lütfen...
"Dünyayı Türkçe okuyan" ve dünyaya Türkçe seslenen münevverleri bir araya toplayan sebeplere kızmama rağmen; İyi ki Yeni Çağ var ve bendeniz de, iftihâr ederim ki Yeni Çağ'dayım. Yaşayan tek Türk var olduğu sürece çâre bitmez inancımla...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: