Cuma, Ocak 23, 2009

"TAYYÎBAN CUMHÛRİYETİ"

Korkunun tek korkusu, sevgiyi tarifi deneyeceğim!
Zorlanan, zorla zerk edilen, korku aşısından; her insanın, doğduğu anda anasından alarak getirdiği sevgiye geçmeyi deneyeceğim.
Sevginin beklentisinden, sevginin bedelinden bahsetmeğe çalışacağım. Her sevginin, her aşkın bir beklentisi vardır. Beşerî aşkın karşılığı olur. Sevilenin, aşık olunanın, eşliği-evdeşliği hayâl edilir. Her hangi bir mala, maddeye, pahalı bir şeye de sevgi duyulabilir. Bu sevginin beklentisi de, sahip olmak, "Bu benim." diyebilmek hayâlidir. Sevgiyi, alış-veriş mantığı üzerine inşa etmiş, îmanlı(!) şuur altlarında, ilâhî aşkın da bir beklentisi olur. Bu beklenti, sonsuz hayattaki cennettir.
Sadece bir sevgi vardır ki karşılıksızdır, beklentisizdir! Sadece bedel ödenir bu sevgiyi belli etmek için. Uğruna çile çekildikçe, uğrunda ölündükçe bilinir ve belli olur bu sevgi! Bu, Vatan Sevgisi'dir! "Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır." formülüyle belirlenir bu sevgi. Vatanı seven, vatan uğruna ölmek zorundadır. Uğrunda ölmeden vatan sevilmez, uğrunda ölünmeden vatan sevgisi belli olmaz.
İftihâr ederim ki; bu sevgiye sahip, bu sevgiyi bütün dünyaya, bu şekilde kabul ettiren tek milletiz. Türk Millet'inden başka vatan uğruna ölecek kadar sevdâlı ikinci bir millet yoktur, olmayacaktır.
Vatansızlığı, sınırsızlığı; globalleşme adıyla, Büyük Ortadoğu Projesi gibi, Haçlı Birliği gibi, Medeniyetler Arası İttifak, Dinler Arası Diyalog gibi alt başlıklarla; dünya vatandaşlığı gibi kimliksizliği, demokrasi maskesiyle zorla dünyaya dayatan emperyalizm karşısında, direnen tek güçtür, "Türk'ün Vatan Sevgisi"...
İşbirlikçi işgalciliğin cesâretiyle, suçlu şirretliğiyle, hırsızın malını koruma radikalizmiyle milletimize bir saldırı başlamıştır. Baskı uygulanmaktadır. Yanlıştır! Millî olamayan şahıslar, millî olmayan davranışlarla, millî duygulara saldırıyorlar! Yanlış yapıyorlar! Türk Milleti'nin, toprağı vatanlaştırmak, vatanlaştırdığını korumak, bağımsızlığı devam ettirmek için, tek bedel olan canını vermesi gereğini, hatırlatıyorlar! Uyuyan devi, -zorla- uyandırıyorlar! Oysa biliyorlar ki, bilmeliler ki; can verilirken, canlar alınır misliyle!...
"Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen topluluklar millet olamazlar." diye yırtınır dururum. Selâm olsun, ölenlere! Selâm olsun, "ölümü öldürenler"e! Selâm olsun; "Ve dirildik ölümü öldüren bir ölüşle" tarifini yaşatan, Abdülkerim KIRCA'lara...
Kahramanlardan vaz geçersek, kahramanların hakkını inkâr edersek; bu günün kahramanının on sene sonra yargılanmasına seyirci kalacaksak, on yıl öncenin kahramanlarının şimdi yargılanmasına sadece seyircilik yapacaksak, Türklüğümüzü sorgulayın! Türklüğümüzü yargılayın -ki târih- bu günleri, kendi üslûbunca yargılayacaktır zâten!...
Bu baskı karşısında; tarihe, tarihime, Türklüğüme güvenerek, Türkçe baş kaldırıyorum! Atatürkçe bir daha; "Mevzu bahis vatansa gerisi teferruattır." diyorum. Teferruatla geçirilecek zamana kayıp gözüyle bakıyor ve bir daha Türk kimliğimle; "Haydi yiğit haydi yeni akına" diye ülkücüleşiyorum.
Oktay Vural'ın müthiş adlandırmasıyla; "Tayyiban Cumhûriyeti"nin oluşturulmasına, her türlü bedele rağmen karşı koyulacağının, bilinmesi lâzım. Uğrunda ölmeğe hazır, sayısız insan her zaman olmuştur ve vardır. Çünkü bu millet Türk; bu toprak, Türk'ün Vatanı'dır...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: