Çarşamba, Ocak 26, 2011

"BİZ BİLİRİZ BİZİM İŞLERİMİZİ"

Çok bilinen bir kıssa:
Nasreddin Hoca ve oğlu uzun bir yolculuktan dönmektedir. Bir eşek var dolayısıyla sırayla biniyorlar. Yolculuk bitmek üzere ve artık tanıdıklarla karşılaşmaktadırlar. İlk grupla karşılaştıklarında eşeğe oğlan binmiş, Hoca yürümektedir ve tabi yorgundur... Selamlaşırlar. Grup, eşeğin üstündeki oğlanı ayıplar;
- Utanmıyor musun? Yaşlı başlı adamı yürütüp sen eşeğe biniyorsun! Devâm ederler...
Bir başka grupla karşılaşıldığında bu kere Hoca eşektedir, oğlan yorgun-bezgin yürümektedir. Yine selamlaşılır. Bu grup ta Hoca'yı ayıplarlar;
- Ayıp, ayıp! Küçücük çocuğu yürütüp kendin kocaman adam eşeğe binmişsin!
Yol ve yolculuk devam eder. Uzaktan bir grubu görünce Hoca, oğlunu da terkine alarak eşeğe bindirir. Yaklaşan grup;
- Böyle zâlimlik olur mu? İki kişi zavallı hayvanı geberteceksiniz!" diye selamlaşmadan söylenip geçer! Devâm ederler..
Uzaktan bir grup görününce Hoca, eşeği yedekler, oğlunun da elinden tutarak yürürler. Grupla selamlaştıktan sonra biri;
- Ya ne akılsız adamsın! Eşeğin var, sırayla binsenize!" diye ayıplar!
Hoca'nın sabrı biter ve;
- Size ne ulan? Yolunuza gitsenize! Ben bindim, çocuğa acıdınız! Çocuğu bindirdim bana acıdınız! Berâber bindik, zâlim olduk! İkimiz de binmedik, aptal olduk! Ulan yol da çocuk ta eşek te benim değil mi? Size ne?"
Kıssa herkesin, hisse alanın!
Ülkücülerin durumu, yolculuktan dönen Hoca ile aynı!
Yönetimden şikâyet etseler; "Hâin"ler! Yönetim hatalarını, millî akıl ve millî çıkar gereği erteleseler; "Yalaka"lar! Mesâfeli durup ne "Hâin" ne de "Yalaka" tarifi almamak için karışmaz görünseler; "Eyyâmcı- neme lâzımcı"lar!.. Ve çok gariptir bu târif ve sıfatlamaları yapanların tamamıyla Ülkücülerin yolu bir ama hedefleri bir değildir!
Ülkücüler, memleket meselelerinin üzerine üzerine, ölümüne yürürken diğerleri hem ülkücüleri sınıflandıran, hem de meselelerden kaçan kurnazlardır! Ülkücüler gelirken onlar gidiyorlardır! "Teke uçuruma atlarsa peşinden atlamak töredir!" diye yağcılıkta zirveleşiyorlardır!
Ülkücüler; Türkiye'den başka bir Türkiye olmadığı için, "Evimizin Evi" kan-can pahâsına vatanlaştırılmış toprağın vârisleri oldukları için, emânete hiyânet îmânı sorgulattığı için, "vatan sevgisi îmandandır." emrine uymak için, "Aslını inkâr eden harâmzâdedir." öğretisine ters düşmemek için; Ülkücülüğün idealistlik olduğunu, idealistin kendisi için değil millî çıkarlar uğrunda yaşaması-ölmesi gerektiğini bildikleri için ve her ülkücü hür aklı, hür vicdânıyla Allah rızâsını düşünerek kendi atıyla seferde olan süvâri olduğu için ne söyleyenlerle ilgilenmeli, ne de seferini ertlemeli!
"Biz biliriz bizim işlerimizi/İşimiz kimseden sorulmamıştır,
Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle/ Başımız bir kere eğilmemiştir." Türkçe nârâyla tarihe seslenmeli, işine bakmalı, millî sefere devâm etmelidir!
Ülkücü bir şeyi de bilmelidir ki; "Ve dirildik ölümü öldüren bir ölüşle" târifini tarihe miras bırakarak ölümsüzleşen şühedâya yakışır davranmanın tek yolu; "Bir gül bahçesine girercesine" toprağı vatanlaştırma bedeli olmaya, gönüllü olmaktır.
Arap Kelamcı El Cahiz, bu tarife uyanlar için; "Bir Türk, başlı başına bir millettir." demiştir.
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: