Pazartesi, Ocak 31, 2011

ÖYLESİNE BİR SOHBET...

Bugün, öylesine bir muhabbet deneyeceğim. Alıştıkları lezzette bulamayan Dostlardan peşinen özür dilerim.
Hep birilerine hatta herkese bir şeyler söylemeğe gayret ederken biz, kendimizi ihmâl ederiz! Bu kendi kendimizi ihmâle biz gönüllü olunca, nasılsa ihmalden rahatsız değiller diye ihmal eden edene! Canımızın acıdığını, içimize inlediğimizi, gözyaşlarımızı içimizde baraj vâri bend ettiğimizi söylemeyiz, söyleyemeyiz!
Yine söylemeyeceğim ama biraz söylenmeğe ihtiyâcım var!
Bilen dostlar biliyorlar ki teknolojik özürlüyüm! Torunum Ahmet Burkay'ın teknik desteği olmasa bilgisayar denen bu meret sadece daktilo! Şikâyetim de yok ama her geçen gün teknolojinin benim gibi bir acemiye de sunduğu ikramlarla, bazen sokakta misket bulmuş çocuk gibi sevindiğimi de söylemeliyim!
Meselâ; bu teknoloji sâyesinde epeyce gönüldaşla, dünya gözüyle görüşmeden hem-hâl oluverdik şükr'olsun. Bu gönüldaşlardan biri de Şair Muhammed Mahnovi...
Şiirlerinin haricinde internetten yayınladığı yazılarını da keyifle okurum Mahnovi'nin. Keyifle okuduğum bir gönül erbâbıyla sanal da olsa (bu kavramın anlamını bilmiyorum!) teknoloji sâyesinde Muhammed Mahnovi ile ve dostlarla tanış olmaktan tarifsiz bahtiyârım.
Dün Muhammed Mahnovi, köşesinden "Kimin Umûrunda?" başlığıyla bir memleket panoraması çizmiş ve şair üslûbuyla da sitemini etmişti! Bu sitem yazısına da sevenleri yorumlar yapmış, gönüllerince alkışlamışlardı! Bendeniz de katıldım yorumcuları arasına ve;
"Müezzin bir kişi ama sabah, sabâ makamında Ezan-ı Muhammedi'yi inleterek kaç kişiyi uyandırdığını kendi de bilmez! Ezan-ı Muhammedî'nin iniltisine uyanan her kişi de kendinden başka kimlerin uyandığını bilmez ama uyanırlar!... Namazda gözü olanların kulakları, ezanda olur.
Sevgili Kardeşim;
Sana benzedikleri için seslenmekten vaz geçmediğin herkesin umûrunda emîn ol!... Sen yeter ki devâm et! Yeter ki milletin neresini acıtıyorsa senin de oranı acıtan tazyîkleri, Allah rızası için söylemeye devâm et! Bak! Kaç kişi "Umûrumda!" diye nâra attı Hamd'olsun!...
Allah(c.c.); hepimize doğru zamanda, doğru zeminde, doğru safta, dosdoğru yer almayı nasib'etsin... Ezânsız uyanmışların görevi, ezânı duymayan yakınını uyandırmak değil midir?" diye yazmışım!
Okudum, hoşuma gitti yorumum! Trabzon'dan Yerel Basın'dan ve internet sitelerinden millete seslenenlerden H. Nurcan YAZICI Hanfendi de yorumumu beğendiklerini ifâde edince, sizinle paylaşmak istedim!
Bu arada aklıma, iz bırakan şairler geldi! Kimini sevdim bir daha, kimini kıskandım severek! Hele 455 sene önce dünyâsını değişmesine rağmen ölümsüzleşmeyi başaran Fuzûli'yi, rahmetler-dualar göndererek kıskandım! "Söylesem te'sîri yok, sussam gönül râzı değil!" şikâyetini Mahnovi'nin şair gönlünün "Kimin Umûrunda?" şikâyetiyle benzeştirdim!
Şair bu! Gönlü yer-mekân da tanımaz, Allah(c.c.)'tan gayrı baş eğecek güç te! Bazen Mecnûnlaşır Leyla'sı için çöllere kaçar; bazen Kerem'leşir Aslı'sı için dumansız yanar; bazen Türkçe Ferhat'laşır Şirin'i için dağ delmeğe soyunur! Bazen de ya Fuzûli'ce, ya da birkaç sene önce Azerbaycan'da dünyasını değişen Azaplı Mikâil'ce; "Deyirem ölürem, demirem olmur!" diye içine-içine söyleniverir!
Kulakları çınlasın Cemâl Sâfi Usta da; "Kavgalarda ve savaşlarda önce şairler ölür." derler!...
Demek ki kavga/savaş oluncaya kadar yaşamak, yaşarken niye yaşadığımızı hem kendimize, hem sevdiklerimize/sevenlerimize hatırlatmak ve savaş veya kavgada önce ölmek için sıraya girmek gerek!...
Belli etmeden, muhabbetle yüklendiğimiz Mahnovi'ye destek amaçlı, Muhlis Akarsu rahmetlinin bir türküsüne azcık müdâhele ile sesleniverelim; "Ey Milletim sana şikâyetim var/ Ne sevdiğin belli ne sevmediğin!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: