Perşembe, Ocak 13, 2011

YARASIZ SAHTE GÂZİLER YOK MU?...

Seçim sath-ı mailine girildi! Ma'lesef demokrat maskeli siyâsi zorbalarca teamülleştirilen, arkadan puan almak, ayak kaydırmak, av köpeği misali patisini kaldırıp kuyruğunu dikerek tüfeklinin yanında durup onun baktığı yöne bakmak yarışları başladı!
Yancılığa, yandaşlığa müsait yalakaların taltif süreci de başladı! Bu süreçteki mücâdelenin kuralı yok! İnsâfı, merhâmeti, adâleti hiç yok!
Meydana girmeden eski mücâdelelerin bilinen yalancılarına aynı şansı vermemek; bütünü korumak, safın moralini yüksek tutmak adına alınacak en doğru tedbîrdir.
Çünkü; "Tarih, halklarla milletlerin, içinde doğal ısı ile meydana geldikleri bir omurga olup dünü koruma ve onu hatırlama işidir." Tarih, milletlerin kırarak içinden çıktığı kendi kabuğudur! Tarihi yaşamayanların anlatması; eksikliği ve anlatıcının ifâde karakterini de alacağı için tam doğru olmaz! Yakın tarihi, bizzat yaşayanların anlatması, anlatmayanların anlatmaya tahrîk edilmesi de akıl gereğidir.
Savaşta öldüremeyen yara, iyileşinceya kadar intikam gıdasıyla savaşçıyı güçlendirir! Erkekçe ölmektense korkakça, kaçarak yaşamayı tercîh edenlerin, sırtlarına inen kırbacın, kıçlarına yedikleri tekmenin acısı, savaşta öldüremeyen yaranın acısından fazla olur!
Savaşta alınan yara ne kadar büyük olursa olsun, iyileşinceye kadar ağrır ama sağ kalmak uğruna esîr olanın yediği kırbaçtan, yediği tokattan, tekmeden çok; "Ne zaman?" korkusu, aldığı her nefeste tarifsiz azap verir!
Bir de meydanda savaştan sıfır yara ile sağ çıkan, yarasız gazi(!)ler olur! Yalanlarını yakalayabilmek için o savaşta olmak şarttır çünkü bu yarasız sahte gazilerin gösterdikleri şahitleri hep şehittir! Anlattıklarını onaylayacak bir canlı tanıkları asla olmaz!
Yalanın tahribâtını, ne kadar güçlü olursa olsun rakip yapamaz!
Beşinci kol faaliyetlerinin başında, karşı tarafın yalan haberlerle moralini bozmak gelir!
Birini sevip sevmemek ayrı konu! Sevdiğiniz veya sevmediğiniz kanaat önderleri üzerine söylenen yalanlar belki ânı kotarır ama on dakika sonra gerçek ortaya çıktığında kotarıldığı sanılanan ân ve sonrası târ u mâr olur! Toparlamak ta imkânsızdır!
Ânı kotarmak, eyyâmcılık, yalancılık ve kaçmakla zafer kazanılabilir mi?
Seçim sath-ı mailinde yalancılar, yalakalar, yağcılar müthîş mesailerine başladılar! Bütün partilerde ma'lesef böyle!
Adâletsiz seçim sisteminin sağladığı "Genel başkanlar sultası"nda yalakalık-yalancılık tek geçerli sermâye! Genel başkanlara yakınlığın, siyâsette en önemli basamak olduğu, yazık ki gerçek! Siyâseti; dokunulmazlık ve şahsî çıkarları için düşünen kurnazlar, genel başkanlara yakın olmak adına vicdânı, insâfı, insanlığı yok sayarak idealizmi-ülkücülüğü aptallık diye sıfatlayarak bildikleri bütün tezgâhları sergilemeğe başladılar!
Öyle tahrîk edici, öyle can incitici yalanlar duyuluyor ki! Duyduğumuz bu yalanları Genel Başkanlar'ın da duyması için bir hatırlatmayı vicdân gereği saydık! Duyulan yalanları duymamakta veya duyup önemsememekte kararlı genel başkanların, korkarız seçim sonrası canları yanar!
"Ders olur!" diyerek önemsemez görünemeyiz! Milletin-devletin bekası söz konusu ve başta Devlet Bahçeli olmak kaydıyla genel başkanların, çok can yakacak yalancılara, birileri adına söylenen yalanlara dikkatlerini çekmek te millî bir görev!...
Artık duyarlı insanlar, Cumhuriyet ve Atatürk kazanımlarına sâdık bütün milliyetçiler, bütün ülkücüler, samîmi ulusalcılar; testiyi kıranla suyu getiren arasındaki bâriz farkın görülmesi gereğini söyleniyorlar! Biz de söylentileri söze dönüştürerek "ses vermek" işimizi yapıyoruz!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: