Perşembe, Ocak 06, 2011

CANIMIN HAKKINDAN, CANIM GELİR!...

Önce canım, canımın canını sıkmıştı, şimdi ben canımın canını sıkmalıyım ki ödeşelim! Canıma, canını çıkarasıya saldıracağım! Bu canın hakkından ancak canım gelebilir çünkü!
Dostlar; zekâ ve içgüdü, bütün canlılarda var ama akıl, sadece insanda!...
İnsanı eşref-i mahlûkat yapan donanımı, aklı ve meleklerden üstün kılan özelliği ise akıl sâyesinde öğretilen kelâmın yani söz'ün gücüdür...
Eğer insana sözün gücü verilmeseydi, yani eşyaların adı öğretilmeseydi meleklerle aynı olacaktı!
Hikmetine sual olmaz da meleklerden üstün kılınmak veya söz gücüyle donatılarak yeryüzüne indirilmek, adına ömür denen geçici bir müddette sınava sokulmak; iyi mi, kötü müdür insanlık tarihiyle berâber sorulan-sorgulanan bir hâl...
Ömür denen bu sınav sürecinde; "yenik nefisler" fazlaysa şükr'etmek lâzım ama "nefse yeniklik" gözle görülecek kadar çoksa o zaman elbette canımız sıkılacak ki sıkılmalı!...
Akıl, insanda öyle bir güçlü bir rehber ve öyle taşınması güç, ağır bir yük ki ve kullanması öyle mahâret isteyen bir silah ki pimi çekilmiş bomba misâli her an sahibinin elinde patlayabilir! Sevilenin yitmesi bu yüzden; "yitik sevdalar"ın oluşması, aklın yolunu şaşırmış olmasındandır! Akıl varsa, yerinde akıllıca duruyorsa; düşünüyor, hayâl kuruyorsa sevilen yitse de sevdâya istenen yerde, istenen de güzel mekânlar oluşturulabilir!...
Canımın canımı sıkması da bu yüzden işte!
Toplum her zaman neme lâzımcıdır! Toplum; kanaat önderlerinin ikrâm ve iknâ gücüyle düz orantılı taraf tutar! Hatta Muğla'da çarıklı erkân-ı harpten, yaşlı bir Efe'den duyduğum; "Toplum, av köpeği gibi eli tüfenklinin yanında durur!" târifini, duyduğum günden beri sorgular-yargılarım!
Toplumsal olaylar; eli tüfekli, aklını tüfekleştirebilmiş, aklını Rahmânî kullanabilen kanaat önderlerinin, tavırlarına bağlıdır! Kanaat önderlerinin ikrâm ve iknâ uygulamalarına bağlıdır bütün çözümler!
Kanaat önderleri de etrafında oluşturduğu birinci halka ekibinin gücü kadar ikrâm ve iknâ yeteneğine sahiptir...
Meselâ; Kur'an-ı Kerim'de anlatılan Peygamberlere dikkat ettiğimizde birinci dereceden inananlarıyla düz orantılı ümmetleri olmuştur...
Hz. Peygamber(s.a.v.)'imizin birinci halkası; ilk îmân edenler, Ehl-i Beyt, Sahâbe-i Kirâm, îmanlı- sağlam ve güçlü olmasaydı ne olurdu diye hiç düşündük mü?
Peygamberlerin hayatı, mücâdele şekilleri düşünen ve akıl edenler için örnek alınması, taklît edilmesi gereken hayatlardır.
Bizim şanssızlığımız; zorla destek vermeğe çalıştığımız kanaat önderlerinin, yakın halkasının -bize ve nefsimize göre- nefislerine mağlup olmuşlardan oluşmasıdır diye zannetmekteyim!
Canım, canımın canını sıktıysa kendimi ehven-i şerre mecbûr hissetmemdendir!
Çok düşünerek, ölçüp biçerek sergilediğimiz tavrımızdan; eyyamcılar gibi, günü kotarmak peşinde olan şahsî çıkarcılar gibi kolayca dönersek veya yaptığımız hücûmdan önümüze çıkan ilk engelde rücû edersek bu sefer canımızı, canımızdan çok sevdiğimiz dostlarımız sıkar!
Şahsen dostlarımın canımı sıkmalarına sebep olacak kadar cesûr değilim! Yâni daha o kadar akıllı değilim galiba!
Bu yüzden de bu kerre; canımın canını ben sıkmaya niyetliyim!
Nerde durmuşsam orada durmak, ne demişsem sözümde direnmek karârındayım!
Okyanus Ötesi'nin; "Küreselcilerle milliyetçiler mücâdelesi" plânını, neye mal olursa olsun bozmak, millî vicdân gereğidir ve ben; millîyim-millîciyim-Türk Milliyetçisiyim-Ülkücüyüm vesselâm...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...

Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: