Pazar, Ocak 23, 2011

GENÇ BOZKURTLARA...

"Yusufiye Vakfı Mensuplarına", dâvâ çilekeşlerine seslenmiştik! Bugün de onlar hür ve huzûrlu bir ülkede rahat yaşasınlar diye ölüp öldüren, ömürlerini cezaevlerinde millete-devlete hîbe eden çilekeşleri, bir kalemde silip atan gençlere sesleneceğim.
Genç Bozkurtlar!
Bizim dedelerimiz; Çanakkale'de, Yemen'de, Kafkaslar'da, Misak-ı Millî'nin her karışında, dünyanın dört bir yanında, bizim babalarımız-analarımız hür yaşasınlar diye toprağa düştüler! Onların can bedelleriyle bir imparatorluk enkazından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti doğdu! Her şeyiyle, vatandaşıyla, kurumlarıyla, teâmülleriyle Osmanlı bakîyesi ama yönetimi Cumhuriyet olan bir Türk Devleti!
Cumhuriyeti benimseyenler kadar karşı çıkanlar, isyanlar edenler veya sessizce direnenler oldu! Bastırılan isyânlar, îdam edilen hâinler, kapatılan tekkeler-zâviyeler... Biz, yıllarca büyüklerden fısıltı sohbetlerinde; "Ulemâ, bir günde cahil oldu!" diye dinledik Harf Devrimi'ni!...
Biz bu sessizce direnenlerden, komünizme ve Sovyet tehlikesine karşı ABD tarafından örgütlenerek el altından beslenmesiyle oluşturulan Komünizmle Mücadele Dernekleri içine doğduk!
Bizim kuşağın ülkücüsü de, devrimcisi de Amerikan emperyalizmine karşıydı! Hele Ülkücüler her türlü emperyalizme karşı çıkarak size hür bir Türkiye bırakmaya çalıştık! Asıldık, vurulduk, hapsedildik! Binlerce arkadaşımız şehîd oldu. On binlerce ülküdaşımız istikbalinden, ekmeğinden oldu! Binlerce ülküdaşımız uzun yıllar cezaevinde kaldı! Zâlimâne bir uygulamayla otuz yıldır cezaevinde olan Ülküdaşlarımız var! Suçsuz günahsız arkadaşlarımız idam sehpalarında şehâdete erdiler! Son zamanlarda, BOP Eş Başkanı Başbakan; îdam sehpasından şehâdete yürüyen Mustafa Pehlivanoğlu'nun son mektubunu işine geldiği gibi değiştirip okuyarak, ağlayarak saldırıyor bize!
Siz, hiç çıkmadan üç gün evde kaldınız mı? Anneniz-Babanız size üç gün dışarı çıkma yasağı koysa dayanabilir misiniz?
Kolayca vazgeçtiğiniz büyükleriniz nerdeyse yaşınız kadar ceza yattılar biliyor musunuz! Akıl almaz onur kırıcı, insanlık dışı işkencelere muhatap oldular! Siz ve emsalleriniz yani çocuklarımız rahat edesiniz diye biliyor musunuz?
Dikkat ettiyseniz her kuşağın, bir sonraki nesle huzurlu, hür bir Türkiye bırakabilmek için ödediği, paha biçilmez bedeller var! Bizim gayretimiz; siz de bedel ödeyecek bir ülkede yaşamayasınız diye görmüyor musunuz?
Gençler, İsterseniz siz; bu çilekeş ülküdaşlarımızla halleşmeyi bize bırakın olmaz mı? Allah korusun yarın birinizin başına bir hal gelecek olsa; şu anda bir kalemde vaz geçtiğiniz bu ellili, altmışlı yaştaki amcalarınız, ağabeyleriniz ölüme atılırlar biliyor musunuz? Çünkü onlar sizin babanız değilse de babanızın Ülküdaşları!...
Olanları unutup unutturmak, yaralarımızın iyileşmesini beklemek istiyoruz! Son günlerde çoğumuzun düşüncemiz bu! Siz, kavlamış yaralarımızla oynamayın n'olur!
Kim vaz geçerse geçsin! Ben, bir gün bile olsa ceza yatmış, karakola düşmüş, ikbâlini-istikbâlini kaybetmiş, ömürleri zorla ellerinden alınmış, gasp edilmiş bu Ülküdaşlarımdan vaz geçemem!
Gençler! Bizi birbirimize mecbûr yaşatan yılların üzerinden kırk sene geçti! Söylerken ne kolay değil mi Kırk sene!...
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var da kırk çileli yılın bir kahve kadar da mı hatırı yok!
Bu soruma "Evet" diyenlerin; insanlığını, Türklüğünü, ülkücülüğünü, delikanlılığını, vicdanını, adamlığını sorgulamam mı?
Töresi olmayanın, türesi olur mu?
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: