Salı, Haziran 07, 2011

İKİ MUHTEŞEM GÖZYAŞI...

Şu ana kadar, yirmi bine yaklaşan "Geçmiş olsun" mesajı ve 17 Ülkücüye yapılan kahpe iftira karşısında; inadına MHP'de toplanma kararı haberleri alıyorum. Elbette çok bahtiyârım. Bir ileti var ki dünyevî menfaatlerin tamamına değer! İstanbul'da Emniyet Müdürlüğünde geçirdiğim ve ülküdaşlarımdan sakladığım mide kanamama rağmen hastanede yatmayacağımı söyleyince ağlayan Doktor Hanfendi'nin gözyaşları kadar kıymetli.
Azerbaycan'dan bedenleri uzak, kendileri çok yakın kandaşlarımdan aldığım bir ileti. Kandaş Azerbaycan'dan Eliyar Memmedov, aynen şöyle yazmış:
"Dunenden cox xosbextik Mustafa bey. Sesinizi duyduq cox sevindik. Rebiyye xanim size esl dost imish. Bu son illerde agladigini ve goz yashini tokduyunu cox az gormusdum. Iki gun agladi sizden oteri. Onunla dost oldugum ucun cox sevinirem"
İstanbul Türkçesi ile: "Dünden beri çok bahtiyarız Mustafa Bey. Haberinizi duyduk, çok sevindik. Rebiyye Hanım, sizin gerçek dostunuzmuş. Bu son yıllarda ağladığını, gözyaşı döktüğünü çok az görmüştüm. İki gün ağladı sizin için. Onunla dost olduğum için çok seviniyorum." Türkiye'deki ve Türk Dünyasındaki Türk milliyetçileri arasında şahsıma verilen bu özel kıymetle şımarmaktan Allah'a sığınırım.
Satır arasında ağzımdan kaçırdığım mide kanamamdan da bahsetmeliyim. Geçmiş yıllarda yaşanan güzel hareketleri edebimizle anlatmadığımız için nerdeyse hatırasız kaldık! İsteyen istediği gibi yorumlamakta yine de serbest.
İstanbul Emniyet Müdürlüğündeki üçüncü gecemde, mide kanaması geçirdim. Bir gün önce mübarek Kandil Gecesi'nde elimi öpen genç bir ülküdaşımın; "Bu mübarek günde elinizi öpmemi nasip eden Allah'a şükrederim." sevinci, aklımı almıştı. MHP Genel Başkanı'nın duyar duymaz bu alçak iftiraya muhatap ülkücülere sahiplendiği haberini de alınca, genç arkadaşların moralleri zirvedeydi. Hastalığımla onların morallerini bozamazdım. Nöbetçi memura söyledim ve hastaneye gittik. Yapılan tahliller sonucu, hayati tehlikemin olduğunu ve hemen yatırılmam gerektiğini söylediler. Yatamazdım! Sabah saat 09'da Savcılığa çıkarılacaktık! Yani birkaç saat kalmıştı. Ve oradaki genç ülkücülerle ilk defa yüzyüze geliyorduk. Gazeteciliğimden hareketle bir yolunu bularak hastaneye yattığımı düşünmelerine tahammül edemezdim. Nöbetçi Doktor Hanım'a halimi ve diğer arkadaşlarımın ruh hallerini anlattım. Zaten müdahele edildikten sonra hastanede sadece yatacaktım. Hücre yatağı ile hastane yatağı arasında, sadece adres farkı vardı. Birkaç saatlik rahat için değmez diye düşündüm ve riski kabullendiğimi imzamla belirterek hücreme döndüm. Arkadaşlarımı üzeceğimi düşünerek hastanede yatmamaya direncim, Doktor Hanımı etkilemiş olacak ki damarımdan iğne yaparken sessizce ağlıyordu!
Demek ki ağlayan Türk Yürek sadece Doktor Hanım değilmiş! Fiziken uzak ama rûhen en yakınımızdakilerden daha yakın Azerbaycanlı Dostlar da ağlamışlar! Şimdi bu gözyaşlarına sevinmeli mi yoksa üzülmeli miyim bilemiyorum!
Kandaş Azerbaycan'da Yusuf Ziya Arpacık'ın sahip olduğu özel yeri de biliyorum. Geceli gündüzlü Yusuf Ziya Hoca ve ülküdaşlarımıza dualar ettiklerini de paylaşıyorlar. Sağ olsunlar, var olsunlar.
Bir yanda birkaç oy daha alabilmek için olmadık gayr-ı millî hareketler yapan Allah'tan-Allahçılıktan, dînden-dîncilikten bahseden siyâsilerimiz; bir yanda bizden yollarca uzakta bizim için gözyaşı döken kandaşlar!
Bir anormallik var! Bu anormalliği nasıl yok edeceğimizi de biliyoruz! Sandıkta mazlum rolüyle oy dilenip Meclis'teki sayısal çoğunluklarına güvenerek zalimleşenlere, bir daha oy vermemek kadar kolay bu işin yolu!
Diyarbakır'daki "Bin yıllık kardeşliği yaşamak ve yaşatmak" duygularıyla yapılan muhteşem miting sonrası, bu kolay işi başaracağımıza inancım iyice arttı...
12 Haziran İstiklâl Seçimi'miz şimdiden kutlu olsun.
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: