Cuma, Haziran 24, 2011

ÜLKÜCÜLÜKTE FİRÂR...

İnsan firârî olmayıversin bir kere!
Firârın, hiç kimseye güvenme lüksü ve kendini ihbâr eden hiç kimseye küsme hakkı yoktur!
Firârlık-kaçaklık, tek kişiliktir ve tek başına yaşanır! Firârın-kaçağın en büyük hasmı, kaçak olmasına sebep olandır! O sebep ortadan kalkmadığı-kaldırılmadığı sürece firârın kaçaklığı bitmez!
Firârda olduğumu ve kendime firâr ettiğimi, daha önce yazdıydım! İncitmekten korktuğum kişileri, beni kendilerinden veya kendilerine yakın zannedenleri, incitmektense kendime firâr ederek kaçak tedbir ve şüpheciliği ile kendimle hesaplaşmayı tercîh ettim!
Adâletin olmadığı bir yerde; beni, benden başka kimsenin sorgulamasına râzı olamazdım! Hain bile olamayacak kadar bize yabancıların toplandığı bir yerde; bana hiç kimsenin "hain" demesine izin veremezdim! "Bana değil hain demek, düşünenin düşüncesini iğfâl ederim!" diye kendime firâra karar verdiğim gün, yıllar öncesinden nârâlamıştım!
Bütün firâriler kadar biliyorum ki firâri-kaçak; tanıdığın olduğu yerde rahatsız, çok tanıdığın olduğu yerde huzûrsuz, tanıdığın veya tanıyanın olmadığı yerde hürdür! Zordur ama güzeldir firârlık!
Aklım kesti keseli ülkücülüğe adayım!
Milletsever, vatansever olunabiliyor, pantürkist, panislâmist olunabiliyor ve bu fikirlerin taraftarı olmak için farklı özellikler gerekmiyor nedense! Cezaevi hayatımda; vatansever, milletsever hırsızlar tanıdım, arsızlar, hatta şerefsizler tanıdım! Panislâmizmi savunan, beş vakit namazını kaçırmayan, elinden Kur'an'ı düşürmeyen kadın tüccarları tanıdım! Devrimci geçinen, sosyal demokratım diyen, demokratik solcuyum diyen beş vakit namazlı soyguncular, bombacılar, adam kaçıranlar tanıdım!
Uzatmadan; particilik anlamında, taraftarlık anlamında vatansever olmak için, milletsever olmak için çok özel kişiliklere gerek yok! Söylemek yeter! Yalandan da kim ölmüş ki? Dolayısıyla siyasî anlamda, daha doğrusu particilik anlamında milliyetçilik, vatanseverlik, dincilik, Allahçılık, cemaatçilik çok kolay işler!
Lâkin ülkücülük zor! Sadece; "Ülkücüyüm" demekle olmuyor bu iş! Hatta; "Ülkücüyüm" diyenin, değil ülkücü olmak ülkücülüğe adaylığı bile sorgulanmalıdır bence! Yalancıdan, riyâkârdan, eyyâmcıdan, takıyyeciden, zalim kuvvete boyun eğenden, av köpeği misâli tüfenklinin yanında durandan ülkücü olabilir mi?
"Gemisini kurtaran kaptandır." kurnazlığıyla sadece kendi için yaşayan, sadece kendini yaşayandan ve bu kendini yaşamayı mahâret sayan kurnazları, teşkilatçılık adına göreve getirenden; tilkiye kümes emânet edercesine karakter fukaralarından, kuvvete ve makama baş eğmeyi mahâret sayan eyyâmcılardan, koltuk ve makamdan güç aldığını zanneden korkaklardan ekip kurana, ülkücü denilebilir mi? Menfî bütün özellikleri kendilerinde toplayanların bir arada olduğu yerde, ülkücülük yapılabilir mi?
Kazanmak için her yolu mubah sayan, koltuğu uğruna kendine en fazla güvenenden korkarak harcayan, makamın verdiği imkânları kullanarak samimi iş adamlarının trilyonlarını çar-çur ettikten sonra ortada bırakan vefâsızların ve oluşturdukları ekibin, kimseye hain deme yetkisi olabilir mi? Onların hain dedikleri, otomatikman sâdık sıfatı kazanmaz mı?
Ve bu kadar tezâtın içinde işin en doğrusu kendine kaçmak, kendinde firârlığın tadını çıkarmak değil midir? Yaptığım veya yapmaya çalıştığım bu! Kendimden aldığım izinle konuşuyor-yazıyorum; kendime koyduğum yasaklarımla konuşmuyor-yazmıyorum! Canımı ben acıtıyorum! Canım sıkılıyorsa ben sıkıyorum! Başkalarını inciteceğim derken, incitmek istediğim kişiyi samimice seven ve benim dost hanemde olanları inciteceğimi bilerek incinmeyi ve susmayı tercîh ediyorum!
Öyle zor, öyle insafsız ki bu firârlık Dostlar! Ama dayanacağım çünkü firâra ben karar verdim, çünkü firârlık adresimi, ben seçtim! Fermân padişahın, gönlüm benimdir vesselâm...
"Tendürek'te, Kop'ta, Palandöken'de/ Kurtların payı var gelip geçende/ Ki alırlar vermek istemesen de!" A.Nihat ASYA
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: