Pazartesi, Mayıs 19, 2008

KORUNAN KORKAKLARA !...

"Asli unsurlarıyla yönetilmeyen milletler için izmihlâl mukadderdir." Atatürk
Rahmetli Dedem'den dinlemiştim. Hikâye bu ya;
Padişah, yabancı birisine etkili bir görev vermek ister. Vezir itiraz eder. Bu şahsın, kendi milletlerinden olmadığını ve geçmişte bu kişinin milleti ile çok sert savaşlar yaşayıp onları öldürdüklerini anlatır. Bu şahsın, dedelerinin intikamını almak isteyebileceğini söyler. Padişah ise şahsın çok zeki ve cesur olduğunu, eğitilerek çok yararlı bir hale getirilebileceğini iddia eder.
Bunun üzerine Padişah ve veziri; asalet mi yoksa terbiye mi üstündür diye iddialaşırlar.İddia sertleşir. Padişah, terbiyenin, vezir ise asaletin üstünlüğünü savunmaktadır. Padişah, sonunda vezire:
- Sana kırk gün mühlet. Kırk gün sonra ben sana terbiyenin nelere muktedir olduğunu ispatlayacağım. Sen de asâletin üstünlüğünü ispatlamak zorundasın. Aksi halde kelleni alırım! Diye şartları ve kuralları belirledikten sonra toplantıyı kapatır.
Vezir; Padişaha yakın adamlarından, padişahın neyle uğraştığını öğrenir ve evinde istirahata çekilir. Her kes padişahın da, vezirin de imtihan gününe kadar çalışacaklarını zanneder. Padişah, harıl harıl çalışır ama vezir evde yan gelip yatar.
Karısı, eşinin bu aldırmazlığına isyan eder;
- Evimin direği, çocuklarımın babası! Bu ne haldir padişah kelleni almaz mı? Neden çalışmıyorsun? Diye sitem etmeye başlar. Ama vezir eşinin dediklerine de aldırmaz. Aynı vurdum duymaz tavırlarıyla yatmaya devam eder. Sayılı gün, çabuk geçer.
Kırkıncı gün; hakemlik yapacak komite toplanır. Padişah ta yarışma salonundaki yerini alır. Vezirden başka herkes orada, divandadır. Kalabalık;
- Her halde vezir kaybedeceğini bildiği için kaçtı! Diye söylenmeye başlamışken, vezir salona girer. Selam, sabah, hoş-beşten sonra Padişah;
- Seyret vezir! Diye seslenerek ellerini şak şak diye birbirine vurur. Kapalı kapılar açılır ve içeriye, arka ayakları üzerinde yürüyen ve ön patilerinde fincan dolu tepsiyle, bir kedi girer! Kediye çok özel ve güzel kıyafetler giydirilmiştir.
Kedi çok rahat edalarla, misafirleri tek tek dolaşarak kahve ikram etmeye başlar. Padişah, keyiflidir. Gözlerini vezire dikerek bu manzara karşısında ne yapacağını izlemektedir. Kedi herkesin kahvesini dağıtır ve ev sahibi olduğu için en sona kalan Padişaha doğru yönelir...
Kedi tam padişahın kahvesini ikram edecekken Vezir, elini cebine sokar. Küçük bir mücevher kutusu çıkararak kapağını açar. Kutudan fırlayan bir fare, kalabalığın arasında kaçmaya başlar. Tam padişaha kahve verecekken fareyi gören kedi, kahve tepsisini padişahın üstüne fırlatarak farenin peşinden fırlar.
Bütün hâzirun, iddiayı vezirin kazandığını anlamıştır.
Vezir, çok edeplice;
- Hünkârım; aslın-asaletin nelere muktedir olduğunu gördünüz mü ? Diyerek salondakilere toplantının bittiğini ilan eder.
Hikâye bu. Şimdi bu kıssadan hissemize bakalım!
Allah; köpeği, kurttan korkmak üzere programlayarak yaratmıştır. Yani köpek, kurttan korkar. İnsanoğlu, yüzlerce yıl, kurttan korunabilmek için "kurtçul" bir köpek cinsi elde etmeye çalışmış ve ortaya değişik değişik köpek cinsleri çıkarmışlardır. Kurt Köpeği de bunlardandır. Kurt ile köpeğin karışımıdır.
Kurt'un kurtluğunu, köpeğin köpekliğini yapması çok doğaldır. İkisi de ırklarının genetik gereğini yaparlar.
Ama kurt köpeğinin, ne zaman kurtluk, ne zaman köpeklik yapacağı hiç belli olmaz... Kurda karşı it, ite karşı kurt tavrı gösterir!
Kapılarında, -kurttan korunmak amacıyla- kurt köpeği besleyenlere bir hatırlatmamız olsun !... Korunmanın korkuya bir faydası olmaz!
TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR.
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: