Çarşamba, Mayıs 07, 2008

SESLİ İÇ HESAPLAŞMA VEYA ÖZELEŞTİRİ, ADINI SİZ KOYUN!...-III-

Şehitler, delikanlılar, yiğitler, kahramanlar, ehîl insanlar çıkardı içimizden. Çünkü her ülkücü, bir bayraktı. Bayrak yere düşürülemezdi. Kirletilemezdi!
Korkaklarımızı hoş görür, ürkeklerimizi saklar kamufle ederdik! Davûdî sesleriyle, masalarda yumruklarıyla kös çalarak kahramanlık şiirleri okumaktan başka özelliği olmayan ne kahraman(!)lar çıkardık içimizden!
Korkaklık ve cesâretin yaratılış özelliği olduğunu; korkağı ayıplamanın ayıp olacağını öğrendik ve öğrettik yıllarca!
Milletimizin solcularına da kinli değildik! Başbuğumuz'un Ecevit'le koalisyona bile rıza gösterdiğini ama Rahşan Hanım'ın şiddetle reddettiğini de hatırlarız! Milliyetçi Toplumcu Ülkücülerle, halkçı devrimcilerin; üniter devlet yapısının korunmasında ki, bağımsızlık tarifinde ki müştereğin farkındaydık!
İstanbul Ülkü Ocağı Başkanı Nihat Çetinkaya'nın ağzından, daha 1971'de Devrimcileri açık oturuma dâvet edebilecek kadar bilgi ve birikimine güvenen günlerimiz vardı! Devlete sâdık ve saygılı, Ordumuz'a sevdâlı derecesinde sevgi doluyduk. "Ordu-Millet el-ele" derken, yürekten derdik. Ordumuz'un Mehmetçikler'den meydana geldiğini; Mehmetçikler'in de kendimiz, kerdeşlerimiz, akranlarımız, akrabalarımız, komşularımız, arkadaşlarımız olduğunun farkındaydık! Ordumuz ile Dinimiz'in karşı karşıya getirilmek istendiğinin; dünyanın en imanlı ordusunun solcularca dikta-cunta, ümmetçilerce dinsiz diye tarif edilmesine sertçe karşı koyardık!
Yolsuzlukla, rüşvetle, kaçakçılıkla, gayr-ı meşruyla sadece bizim baş edebileceğimizi, Meclis dışından Kabine'ye soktuğumuz Rahmetli Gün SAZAK Beğ ve ülkücü kadrolarla ispatlamış ve bu konuda Abdi İPEKÇİ'den bile methiye almıştık!
16 milletvekili ile Meclis'teyken, bir sonraki seçimlerde enaz 80-100 milletvekilliğini hedefleyen ve bu potansiyeli hazırlamış olan Milliyetçi Hareket Partisi'nin, Alparslan Türkeş'in, Ülkücü kadrolar'ın önü kesilmeliydi! Ecevit, bu korkusunu Meclis'te açıkça; "Faşistler geliyor!" diye korkutarak ve korkarak dillendiriyordu! Her gün üçer-beşer Şehit cenâzesi kaldırıyorduk! İstanbul'da, peşpeşe öldürülen ilçe başkanlarımızın yerine daha cenâze kaldırılmadan gönüllüler çıkıyordu! Çünkü öldürüldükçe şehitleşerek ölümsüzleşiyor ve öldürüldükçe çoğalıyorduk!Hükümete değil muktedir iktidara taliptik!
Aşmağa, taşmağa, Türk'ü Türk'e katmağa taliptik! Hiç bir emperyalist ülkeden ve devletten pervâmız yoktu! Çünkü tamamen milli bir harekettik. Çünkü idealleri büyük olan bir büyük Ülkücü harekettik! Allah'tan korkardık. Bu muhteşem ve mukaddes korkuyu tanıyan yüreğimizde başka beşeri bir korkuya asla yer vermezdik!
"Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'ndan, genelev kadınına kadar bütün insanlarının meselesini meselemiz sayardık. Bütün meselelerin reçetesini de söylerdik! Liderimize, Davamıza, teşkilatlarımız'a inanırdık. Güvenirdik ve sadıktık. Liderimzi ve teşkilatlarımız da bizden oluşur, bize güvenir ve sever-sayardı!
Ülkücüydük Ülküdaşlarım. Ülkücüydük!
(Devam edecek.)
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: