Çarşamba, Şubat 11, 2009

GÜN OLA HARMAN OLA...

Günümüze çok yakışan, bilinen ama ne hikmetse bu aralar pek hatırlanılmayan bir olayı anlatarak başlamak isterim:
1933'ün ilk günlerinde Bursa'da irticacı bir grup ayaklanır. Baş kaldırı, kısa sürede bastırılır. Olay üzerine Atatürk Bursa'ya gider. Onuruna verilen akşam yemeğinde bir kişi; "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü..." diye anlatmaya başladığında Atatürk; günümüze çok yakışan, günümüze de ışık tutan muhteşem konuşmasını yapar ve der ki:
"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır.” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır.
Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “Demek adâlet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek...”
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “Ben, inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"
5 Şubat 1933'te Muhteşem Türk Atatürk, müthîş ileri görüşü ile günümüze de müdâhil olmuş...
Aydıncılık oynayan, yerli işbirlikçilerimize, oluşturmak istediği korku atmosferinden ve Davos'taki iç siyâsete yönelik senaryodan siyâseten nemalanmaya çalışanlara, bir hatırlatma yapmamız şart artık!...
Vatan sevgisinden, millet sevgidinden, bayrak sevgisinden başka bütün sevgilerin bir getirisi, bir menfaat karşılığı vardır. Sadece vatan severliğin, bayrak severliğin göstergesi, fedâkârlık ve bedel vermektir. Vatan sevgisinin tek bedelinin can olduğunu bütün dünyaya öğreten bir ırkın ahfâdı olarak her türlü bedeli ödemeğe hazırız, ödüyoruz ve ödeyeceğiz!
Lunaparklardaki korku tünellerine benzeyen bu yapay korku tünellerine, gönüllü girmeğe hazır sayısız Türk'ün olduğunu da her kesin bilmesinde fayda var. Suçlu saldırganlaşacak, hırsız çok kıymetli malını korumak için insafsızlaşacak ama bir gün mutlaka hâkimiyet gerçek sahiplerine geçtiğinde, hukuk önünde hesaba çekileceklerdir. Bu hesaptan ve hesaplaşmadan asla kaçış yok!
Adâletin tek tek salıvermeğe başladığı vatanperverlere; Hurşit Paşa'ya, Şener Paşa'ya, Sevgili Vedat Yenerer'e ben, geçmiş olsun demeyeceğim! Her birini tek tek kutlayacağım. Hâlâ göz altında olan vatanperverleri de bütün gönlümle tebrîk edeceğim. Alkışlayacağım. Türk Milleti adına; Atatürk emânetlerine sadâkatin, vatanperverliğin, bayrakseverliğin bedelini ödeyen kahramanlarımızdır onlar.
Hele Levent Göktaş adındaki yiğidimize, Paşalarımıza, vatanperver Gazetecilerimize, özellikle Vedat Yenerer'e, Türkmen Beği Mustafa Özbek'e revâ görülenleri, ne târih, ne de millet vicdânı aslâ unutmayacaktır. Devletin bekâsı için destanlar yazan yiğitlerimizin hakkını ve hesâbını; Cumhuriyeti ve Atatürk emânetlerini sahiplenen milletimiz, adilâne işleyen adâlet sistemimizle, mutlaka soracaktır.
Keser dönecek, sap dönecek, bir gün de mutlaka hesap dönecektir. Gün ola harman ola...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ağzınıza sağlık hocam beğenerek takip ediyorum sizi gerek bu siteden gerek yeni çağ internet sayfasından bir araya gelmek dileği ile saygılar ne mutu TÜRKüm diyene