Pazar, Şubat 01, 2009

KÖYÜMÜZE CAMBAZ GELDİ...

Bu gün, farklı bir cambazdan bahsetmek istiyorum. Cambaz hakkında, son günlerde sayısız yazılar yazıldı. Bir ipte iki cambaz da oynatıldı, 'Cambaza bak' hipnozuyla, nasıl soyulduğumuz da...
Anadolu'da cambaz, at tüccarlarına denir. Alafın, yemin kıt olduğu zamanlarda bu cambazlar piyasaya çıkarlar. Yem kıtlığında at, sahibine çok ağır gelen bir tüketici olur. Hele sadece binek olarak beslenen atlar, yem kıtlığında sahibine, ciddi yüktür. Bir alaf kıtlığı dönemi, köye cambaz gelir. At sahiplerinin tamamına yakını, cambazın başına toplanırlar. Köyde; bütün köylünün huyunu bildiği huylu bir at vardır. Atın huyunu ve yakışığını bilmeyen yok. Çok gösterişli, çok yakışıklı bir at ama, köyün hudutlarını ölse çıkmayan, köy sınırı çıkılır çıkılmaz komut dinlemeyen ve dosdoğru ahırına dönen bir at... Köyün içinde ise, onun cakasında, gösterişinde, cakalı gezişinde bir at yok. Atın sahibi, köyün ileri gelenlerinden birine; "Beğ, benim atı da sat." diye ricada bulunur. Atını da, meydana getirmiştir. Köy içindeki cakası bilinen at, cambazın dikkatini çekmiştir zâten. Ve o atı sorar. Köyün ağzı laf yapan pazarlamacısı, başlar abartarak anlatmaya; "Bu atın üzerine at, zor bulunur. Falan tarihte, filan sürekte tilki bastı. Falan yerde kurt bastı bu at. Filan yerde, falan tarihte, peş peşe yarışlar kazandı. Bu atın elinden kaçan da, uçan da kurtulmamıştır bu güne kadar v.s." At anlatılırken, cambazda elleriyle yoklayarak, dişlerine bakarak hayvanı incelemektedir. At, görünüşü ile anlatılanlara uymaktadır. Cambaz atı almaya karar vererek; "Kaç para istiyorsunuz?" diye sorunca; atın sahibi, satsın diye rica ettiği köylüsüne yaklaşarak; "Beğ, ben atımı satmaktan vaz geçtim!" der. Hayretle sebebi sorulunca; "Bu kadar özelliği ve güzelliği olan atımı niye satayım?" diyerek her kesi şaşırtır.
Huylu ama yakışıklı at sahibi, saf köylünün durumundayız!
Dünden vaz geçtiğimiz bir siyasetçimiz var. Göreve geldiğinden beri; bir dediği diğerini tutmayan, bu gün söylediğini yarın inkâr veya tevil eden bir siyâsetçi. "Öfke bir hitâbet tarzıdır." diyerek her şikâyetlenene söven, milli değerlere hiç çekinmeden saldırabilen, Türk Vatanı'nda, Türklüğü nerdeyse yasaklayan, alt-üst kimlik dayatmasıyla milli bütünlüğümüzü ciddi manada tahrip eden, Cumhuriyetin değişmez savunucusu Ordunun yıpratılmasına göz yuman, çanak tutan; saman alevi gibi parlamalarıyla nerede, ne zaman, ne yapacağı kestirilemeyen bir siyâsi...
ABD'nin Başkanı Bush'a danışmadan, hiç bir iş yapmayan; Bush tarafından BOP Eş Başkanı olarak atanıp, en güvenilir danışmanı tarafından; "Lütfen foseptiğe süpürmeyin, bu adamdan faydalanın." diye tarif edilen, bir siyâsetçimiz!
Devletler arası notayı, "Müzik notası" diye hafifseyen; başımıza çuval geçirildiğinde ABD'nin özür dilememesini; "Büyük devletler özür dilemez." diye diplomatikleştiren; Davos'a, WEF(Dünya Ekonomik Formu) Son kırk yılın en önemli ekonomik zirvesine gidinceye kadar, İsrail'le ilgili baskılara; "Bekâra karı boşamak kolay!" diye kızan bir Başbakan...
Bir kere; "Helâl olsun Kasımpaşalı." dedim diye, sevgili okurlarım, bütün bu bildiklerimi ve yıllardır söyleyip yazdıklarımı unuttum zannettiler! Davos'taki davranışı, hâlâ alkışlıyorum. Bir Türk Başbakanı'nın Peres'ten fırça yiyerek süklüm-püklüm ayrılmasını aslâ affetmezdim ve affetmezdik değil mi?
Bütün özelliklerini bildiğimiz siyâsetçimizin, Davos'taki davranışının külfetlerine karşı tedbirlerini, hep berâber izlemek zorundayız. Başka çâremiz yok. Ödetilecek ve zâten bilinen bedeli, -şahsen- hiç önemsemiyorum. Batmış balık, yan gitmez mi zâten? Yeter ki denizimiz kurumasın. Demokrasilerde çare biter mi?
Yeter ki tam da köye cambaz gelmişken; bu kıtlıkta, sadece tüketici olan, yakışıklı ama huylu atımızı, satmak için söylenen güzel sözlere kanarak, satmaktan vaz geçmeyelim!...
Burası Türkiye, Türk'e hesap vermek; Davos'ta Peres'e fırça atmaya benzemez elbette.
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: