Perşembe, Şubat 26, 2009

ŞU FELEĞİN İŞİNE BAK!...

Sıkılıyorum! Utanıyorum! İnciniyorum ve tahrîk oluyorum!...
Bura benim vatanım! Bura; "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şühedâ" diye tarif edilen, atalarımın kanıyla yoğrulmuş, ceddimin canıyla kurulmuş Türk Vatanı... Bu topraklara Türk vatanı ûnvanını verebilmek için Bedr'in Arslanları ile mukayese edilen Çanakkale Arslanlarının emekleri var!
Vatanlaştırılmış toprak üzerinde kurulan Türk Devletini temsîlen dalgalanan bayrağımı târif ederken; "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır." târif ve şerhini tarihe düşen Kahraman Irkımın emekleri var!
Ve benim, o Kahraman Irkımın emeklerine sahiplik ve saygım adına, bayrağıma hitâben ve bayrağımın şahsında atalarıma; "Sana selam vermeden uçan kuşun yuvasını bozacağım." diye ahdim var, sözüm var!
Tahrîk oluyorum!
Aklımdan geçenleri yapmadığım, aklıma gelenleri dilime söyletmediğim için kendimden utanıyorum! Benim vatanımda, benim Al Bayrağımın gölgesindeki Misak-ı Milli hudutları içindeki yerlerde atalarımın emeklerine ihânet ediliyor! Gâzi Meclis'imde, Gâzi Paşam ve arkadaşlarının emeklerine ihânet eden, demokrat(!) davranışlar var! Dilime saldırılıyor! Bütünlüğüme dil uzatılıyor! Birliğime saldırılıyor! Atalarımın kanlarıyla çizdiği sınırlarımızın bütünlüğüne saldırılıyor! Demokrat Başbakan'ım, bir başka demokrat(!) hain tarafından "Diyarbakır'a gelme!" diye tehdît ediliyor! Davos'ta Türkleşerek aslanlaşan Başbakan, Misak-ı Millî hudutlarımız içinde -neye yarayacaksa veya biçilen/verilen rol gereği- demokratlaşarak Kürtleşiyor! Hayatında bir kere Türk'üm dememiş Başbakan, devlet ekranlarından ve meydanlarda Kürtçe konuşarak milletliğime zarar veriyor! Zoruma gidiyor!...
Bölücü başı alçağın adına paçavraların dolaştırıldığı; bu alçağı, bu haini yakalayan, sorgulayan, hapsedildiği cezaevini yöneten görevlilerim, Kahramanlarım sorgulanıyor/yargılanıyor ve ben onlara sahiplik edemiyorum! Gücüme gidiyor!...
Kimden çekiniyorum? Cezaevinden mi korkuyorum? Ölümden öteye köy mü var?
Atalarım; "ve dirildik ölümü öldüren bir ölüşle" diyerek, ölümü öldürürlerken; ben, sen, o, yani biz, yani millet bu demokrat maskeli hainlere susalım diye mi destanlaşmışlardı?
Halklıktan milletliğe, Türklüğe terfi eden İstiklâl marşı Şairimiz Mehmet Akif, Arnavut olmasına rağmen; "Sana yok, ırkıma yok izmihlâl" diye târihin tam kalbine, tarih yazıcılarının tam göz bebeklerine Türkçe imza atarken, bizlere de bir emânet bırakmamış mıydı?
"Edepsizlikte tekleriz/ Kimi görsek etekleriz/ Ne utanmaz köpekleriz!" târifi, yüz yıl önce bizim için mi yapılmıştı? Bu kadar ürken, bu kadar çekinen, bu kadar korkan, bu kadar demokratlaşmaya tenezzül eden, riyâkârlar biz miyiz?
Korku dağlarını yıkmış; "Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen toplum millet olamaz." tarifini mîras bırakmış ırkın ahfâdı biz miyiz? Bu vatanın vârisleri de en az namussuzlar kadar cesûr olmayacak mı?
Şahsen; bin kere dirilip dirilip ölmezsem, her ölüşümde düşmanlarımın kıyâmetleri olmazsam, her dirilişimde düşmanın ödünü patlatmazsam bana yuh olsun! Bir Kürdüm'ün, bir tek telinden vaz geçersem; bölünmez vatanım'ın, bir tek çakılından vaz geçersem, parayla satılan yerleri tek tek geri almazsam ve hesap sormazsam yuh olsun, yuhlar olsun!
Türk'sem; öldürerek ölerek, bir daha destanlaşarak ölümü öldüremem mi? "Tarihi ben mi yazdım, tarih mi beni öğen/ Ben miyim böyle tevekküle baş eğen?" diye bir daha yanlış işleyen zamana kafa tutmam mı?
"Uyan uyan Gazi Paşa, şu feleğin işine bak!"
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: