Cumartesi, Şubat 07, 2009

SEÇİM VARMIŞ, HADİ BE!...

Tuhaflaştık, acayipleştik! Yabancılaştık birbirimize, yabanlaştık kendimize! Sağımızdaki solakla, solumuzdaki sağlakla saf tutmayı, demokratlık diye dayattılar, itirâz edenimiz olmadı. Hatta bu ters kollu, ters gardlı duruşa gönüllülerimiz oldu epeyce!...
Renklerin ve kavramların netliklerini kaybettik! Adların yerine lâkapları, sistem yerine lâkap taktıklarımızın davranışlarını, savaşçının yerine lafazanı, ekonomistin yerine kalpazanı biz koyduk!
Kahramanlarımızı koyunlaştırdık! Büyük idealleri, mefkûreleri, ülküleri oyunlaştırdık! İmansızlığın adını ilericilik, takıyyeciliğin adını "ilm-i siyâset"çilik, dilenciliğin adını sosyal paylaşımcılık, yalancılığın adını "hızlı düşünme" koyduk!
Allah ile aldatıla aldatıla Allah'tan, din ile kandırıla kandırıla dinden olduk! Demokrasi denen illetin mûcitleri; "Demokrasi iyi bir şey değil ama, daha iyisi de yok!" diye tarif ederken biz, hep kötünün iyisine mecbûriyeti, demokrasi diye kabullendik! İsyân eden yerimizi, yargılayan-sorgulayan aklımızı işgâl ettiler!
Teknoloji sâyesinde; gözlerimizden zerk ettiler haramın dik-âlâsını! Her birimiz ayrı bir şeyin bağımlısı olarak, her birimiz bir başka yabancı kavrama taraftar olarak bağımsızlık mücâdelesi verdiğimizi zannettik!...
Sağcılık, solculuk masallarda kaldı! Ülkücülük, devrimcilik; cezaevlerinde, zindanlarda, firarlarda! Soy sop aramak, araştırmak gericilik ve ayıp! Devir piç devri, yönetim dünya puştlarının elinde!...
Hayatında eşek görmemiş adamlar, ata bindiler düşe-kalka! Elif'e mertek diyen câhillerden dersli cemaat mensupları; elli-altmış kitabın yazarı ilâhiyat profesörlerine câhil dediler! "Tesettürü, yasalara değil ûlemâya sormak gerek." diyenleri; âlimlere câhil diyen cühelâ, seçerek başımıza getirdi!
Adâlet yok! Ekonomi iflas etmiş! Torunumuzun adına bile yabancı sermâye sâyesinde borçluyuz! Bizim diyebilmek için, vatan edebilmek için, dünyaya "Çanakkale geçilmez!"i ispat etmek için ölümsüzlüğe gönüllü koşanlarımızın emeklerini inkâr ederek, onların uğrunda öldükleri bütün değerleri, yok pahasına satanlara; "İmanlı, akıllı, işbilir" siyâsiler dedik!
Vatansızın, kimliksizin, asılsızın, soysuzun îmanı mı olurmuş?
Îmansızın, bayraksızın, topraksızın, ahlâksızın, ordusuzun, kahramansızın, şehitsizin, şerefsizin adâleti mi olurmuş?
Üretenin ilk akla geleni çiftçiyi; evinde televizyon karşısına mecbûr eden, ekmediği her dönüm toprak için bir milyon para veren; ithâl edilen ziraat ürünlerini, mısırları, yumurtaları oğulcuklarına ithâl ettiren ve diğer yandaş oğlunun gemicikleriyle taşıtan akıllı, îmanlı, bağımsızlıktan yana olan mücâhit eskilerinin yapacağı, başka ne olabilirdi ki?
Hırsızı, nursuzu, uğursuzu, ahlâksızı, yalancıyı, talancıyı kıskanarak; daha hırsız, daha nursuz, daha uğursuz, daha yalancı, daha talancı, daha hortumcu olabilmek mücâdelemizle kendimizi bu günlere kendimiz getirdik!...
Sebebi de açık! Kabil'in, Habil'i kıskandığı için öldürdüğü bilinir. Sonra çok pişman olduğunu, yaptığı müthiş yanlıştan kurtulabilmek için çok uğraştığını biliriz. Kabil'den töreyenlerin çok uğraşıp âlimler olduklarını biliriz. Bu Kabil soylu âlimlerin, kendilerini çok sevdirdiklerini ve sevenleri tarafından öldüklerine inananılmadığı için heykellerinin yapıldığını ve putperestliğin icâd edildiğini biliriz. Biliriz ama en bildiğimiz yanlışta ısrar ederek; her birimiz kendi sevdiğimizin heykelciğini yapar putlaştırır, put perestleşir sonra da doğru söyleyenlere "câhil" der çıkarız kenara!
Daha çoook göreceğimiz, daha çoook çekeceğimiz var! Çünkü olan her şeyi olduranları; inadına-inadına seçmeğe, seçtiklerimize biyat etmeyenleri ihânetle suçlamaya devam ediyoruz inadına... Kabil'den töreyenleriz bidâyetinde.
Önümüzde de seçim varmış! Hadi be, hadi be, hadi beeee!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: