Perşembe, Şubat 12, 2009

PİS AĞIZIN, PİS KOKUSU...

Kendilerine "Ulusal" adını koymuşlar ya!
Kendi kendilerine "Ulusal" deyince millî olduklarını zannedecek kadar da aptallar bu zenneler, köçekler! Kimin önünde fazla gerdan kırar, fazla zil çalarlarsa bahşişin bol olacağını da şartlı refleks olarak öğrenmişler!
Milyon dolarlarla transferler ayarlayıp, "Şeyh'ül Muharrîrin" sıfatını da kendi aralarında, en pahalı transferi yapan, satılık, pahalı, "Dolma kalemler"e vererek kendileri de o transferin hayaliyle yaşarlar ya! Milletine hakaret edene, "Nobel Ödülü"nün verildiğini de gördüler ya!
Artık kim tutar bunları? Artık kim frenleyebilir bu ağızlarından yellenen, "Dolma kalemler"i?...
"Bu tür osuruktan kahramanlık hikâyelerini "diplomasi" zannederek büyüyen toplumlarda, olur böyle vakalar... " diye ağzından yellenivermiş Aydın Doğan'ın kara turpunu fazla lüpleyen biri!
İçimden, -hem de yüzüne karşı- neler neler diyorum, mutlaka tahmin ediyordur!
Ama edebin olduğunu, yazı dilinde mutlaka "İlm-i edeb"e uyulması gereğini öğrenerek okuduk, büyüdük. Gazeteci değildik ama, gazetenin toplum hayatındaki yerini, hele "muharrîr"in yani köşe yazarının, kırk düşünüp bir yazması mecbûriyetini de okuyarak öğrendik...
Öğretmen yetiştiren Eğitim Enstitüsü mezunu bir öğretmenim. Bu ağzından yellenen, kocaman gazetede, kocaman köşe verilmiş ve kocaman maaşla yazdığını tahmin ettiğim, "Dolma kalem" benim öğrencim olsa, kesinlikle okuldan tard ettirirdim!
Romanların, hikâyelerin, masalların hatta fablların; olmamış ama olması muhtemel olayları hayal ederek anlatırken ders vermek amacıyla yazıldığını bilemeyecek kadar veya bunu bilip millî mesajlar veren hikâyelerden ve yazarlarından rahatsız olacak kadar ruhen aşifteleşmiş, bu "dolma kalemler"in elinden kalemi, mutlaka alırdım...
Matbaanın temizliğinde bile kullanmazdım bu edepten bî-nasîbi!
Ne kadar etkili olur, ne kadar duyurabilirim bilemem ama, Aydın Doğan'a sesleneceğim. Hayatımda hiç şikâyetçi olmadım. Hayatımda hiç davacı olarak mahkemeye gitmedim. Ve hayatımda hiç muhbirlik yapmadım. Hayatımda ilk olarak birini, patronuna şikâyet edeceğim! Anadolu terbiyesiyle büyüdüğünü bildiğim Aydın Doğan'a; gazetesine veya gazetelerine böyle ağızdan yellenenlerin yakışmadığını söyleyeceğim! Yıllardır bu edepten bî-nasîbler yüzünden Doğan Grubu gazetelerine para vermiyordum. Artık, elinde bu gruptan gazete gördüğüm tanıdıklarıma da rica minnet ederek aldırmamaya gayret edeceğim. Bu millîlikten uzak, milletin değerleriyle alay etmeyi aydınlık zanneden en-tellek-tüeller yüzünden yapılan hakaretlerin büyük bir bölümünün de gazete patronuna gittiğini haber vereceğim.
Gazetelerini istediği gibi kullanabilir, aslında gazetecilik ahlâkına uymaz ama alıştık! Gazetelerini ve "dolma kalemler"ini istediği gibi hükümetlere karşı kullanabilir. Bu da gazete ve gazetecilik edebine uymaz ama buna da alıştık!
Daha düne kadar el konulan gazetedeki köşesinde, bu ahlâkı savunan "dolma kalem"in de haçı koynundaymış bilememişiz! Daha dün, geldiği gazetedeki, sansürlenen son yazısında; "Ne tesadüf di mi? Böyle bu işler. Sıradan insanların, aklıyla, çabasıyla, samimiyetiyle, yüreğiyle büyüyenler... Çizgi kahramanları gerçek sandılar. Hatta o hale geldi ki... Pokemonlar bile havaya giriyor artık." diye hâlden şikâyetlenen kişi, her halde kara turpu çok yemiş olmalı ki, ağzından yellenivermiş!
Ağzından yellenen bu "dolma kalem"in ağız kokusunu, en yakınındaki Aydın Doğan'ın duyması ve bir daha bu ağzını kontrol edemeyen ucûbeye turp yedirmemesini nasıl söyleyebilir, başka ne yapabilirim bilemedim!...
Bu pis ağız kokusuna dayanamadım! Dayanabilene de şaşarım!...
Bu pis koku, kara turpu fazla kaçıran "dolma kalem"in ağızdan yellenmesinden mi; yoksa Topbaş, intikam olsun diye İstanbul kanalizasyonunu Hürriyet Center'den mi geçirmiş?
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: