Perşembe, Mart 20, 2008

GÜN OLA, HARMAN OLA...

Bir hatıram: Kadim Dostlarımdan ve şimdi ona her hatırladığımda Fâtiha ikrâma borçlu olduğum Erzurum Eski Valilerinden rahmetli Oğuz Berberoğlu ile memleket meseleleri hakkında saatlere varan sohbetlerimiz olurdu. Rahmetli Berberoğlu, vasıflı bir Türk Milliyetçisiydi. Ben de o dönemlerde Ülkü Ocakları Dergisinde yazıyordum. Bir ara yaklaşık 4-5 yazımı; "Ya ülkücüler devletleşmeli, ya da Devlet ülkücüleşmeli." diye bir sloganla bitirmiştim. Bu, benim Turan öncesi yakın hayâlimdi ve hâlâ hayâlim. Yine bir yazım sonrası; Rahmetli Berberoğlu, Emniyet genel Müdürlüğü'nden üst düzey bir bürokrat ve MİT yetkililerinden biri ziyâretime geldiler. MİT Yetkilisi'nin elinde rulo edilmiş bir Ülkü Ocağı dergisi vardı. Yazımla ilgili bir sohbet olacağı belliydi ama, ben ne yazdığımı hatırlayamıyordum. Sohbetimiz başladı. Yanılmamıştım yazım ve yazılarımla ilgili tesbit ve tavsiyeler yapılıyordu. Bir ara MİT yetkilisi, yazılarımı bitirdiğim sloganla ilgili, aba altından sopa göstererek uyarı amaçlı rolü ile; "Hocam, çok çıplak yazıyorsunuz. Biraz üstü kapalı yazsanız.." gibisinden bir uyarı yaptı. İlgilerini çeken ve onları rahatsız eden; "Ya ülkücüler devletleşmeli, ya da Devlet ülkücüleşmeli" sloganımdı. Ben de; "Beyfendi; MİT olarak yıllardır yaptığınız takip ve sorgulamalarla artık ülkücülerin koltuk altlarındaki kıl sayımızı bile biliyorsunuz! Bizim hiç saklı ve illegal bir davranışımız olmadı olmayacak. Düşüncelerimizi de bu yüzden çok açık ve Türkçe olarak ifâde ediyoruz. Türkçemize idealin karşılığı olan ülkü kelimesini hediye eden Atatürk'tür. Dolayısıyla Ülkücülüğün de isim babası, o Muhteşem Türk'tür. Bu kavramları karşılayacak başka kelimeler olmadığı için başka türlü yazabilmem mümkün değildir ve mümkün olsaydı da başka yazamazdım. Çünkü bu, benim ve her ülkücünün siyâseten hedefimizdir. Siz yani MİT ne kadar bizi tanıyorsanız artık biliniz ki biz de sizleri tanıyoruz. Ve bütün bürokratik makamlara hazırlanmış ehil ülküdaşlarımız mevcuttur. Hatta sizin yerinize bile hazır ülküdaşlarımız mutlaka mevcuttur. Milletle devleti barıştırma adına lütfen birbirimize muhabbetli olalım." demiştim.
O tarihlerde Başbuğumuz, dünyasını yeni değişmiş, Başbuğsuzluğa alışmaya çalışan bütün Ülkücüler, kendilerini millete ve Başbuğ'a borçlu sayarak canhıraş bir seçim süreci yaşamıştık. Ki o sürecin sonunda da %18.5'luk oy tecellî etmişti.
Ama bizler; %18.5'luk oyu yeterli saymayıp daha fazlasını alabilmek için ne yapabiliriz diye beyin patlatırken, vurgunumuzu teşkilât içinden yiyerek dağıtılmaya-dağılmaya başladık!... Siyâseti, demokrasi ve Cumhuriyet kazanımlarını kişisel çıkarlarına araç olarak kullanan kurnazlar, bizim de içimize sızmışlar ve varmış ki, Ülkücü Hareket başarılı çıktığı daha büyük başarılara hazırlandığı bir seçim sürecinden sonra, kısır çekişmelerle dağılmaya başladı!
Fotoğraf karelerini yerli yerine oturttukça, tamamen hatta tek millî hareket olan Ülkücü Hareketi, kimlerin hedef aldığını ve neler yaptığını çok açık olarak görmeğe başladık.
Rahmetli, Sevgili ve her geçen gün yokluğunu biraz daha net ve can acıtıcı olarak hissedeceğimiz Mehmet GÜL'ümüzün cenâze merâsiminde, fotoğrafımız nerdeyse tamamlandı. GÜL'ümüz, sessiz vedâsı ile bile, yeri yerinden oynatmıştı! Koltuklarından kalkmayanları kaldırmış, karargâhlarından çıkmayanları çıkarmıştı. Artık Mehmet GÜL konuşamayacaktı ya! Ne yapılırsa kârdı ya!
Ama Sebahattin ÖNKİBAR diye, gazetecilik formatlı bir kuvvetli hâfızanın var olabileceğini herhalde hesâba katmamışlardı!
Rahmetli GÜL ile o randevu taleplerini ve ne kadar incindiğini bizzat iki kere ve epey süreli sohbet etmiş, birbirimizi tesellî etmiştik. Ama o incinmiş halimizle bile "Bütüne zarar vermemek" adına, becerebildiğimizce duyurmama kararı almış, kendimizi tesellî adına, randevu vermeyene ma'zeretler icat etmiştik!
Bütün ülkücülerin, akl-ı selimle, sağ duyu ile bu randevu talebini ve kabul edilmeyişini yargıladıklarını biliyorum. Aldığım telefonlardan, aldığım iletilerden biliyorum. Ne yapacağımızı da biliyoruz Ülkücüler olarak.
Tabi ki vakt-i zamanında!...
Gün olaaaaa, harman ola!...
Kendine yapılan iyiliği de, kötülüğü de unutan insan, eksiktir...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: