Cumartesi, Mart 08, 2008

HUZÛRLU GÜNLERE ÖZLEM !...

Aklım, bir kere daha takıldı şu çok özlenen huzura!
Çok kolay gibi görünse de; iş tarif etmeye gelince, huzûrum kaçtı dersem yeridir! Kimsenin kimseden çekinmediği; çekinenin sığınabileceği güçler üstü bir gücün var olduğu, ortam mıdır? Herkesin üzerine düşeni en iyi şekilde yaptığı, yaptığı işin bedelini, en iyi şekilde aldığı yerde midir huzûr?
Yoksa huzûr; kimsenin kimseyle ilgilenmediği, tokun açtan, sağlıklının hastadan, zenginin yoksuldan, kuvvetlinin zayıftan haberinin olmadığı; gün battımı herkesin evine kapandığı ve kapı üstüne kapıların kilitlendiği, gücü yetenin zayıfı ezdiği, çalanın kârlı, hortumcunun akıllı, helâl-haramı dînî târiflerle yapanlarca beyt-ül mâl'ın talan edildiği, âsâyîşi sokak kabadayılarının sağladığı, dağdaki hainlerin şehirdeki temsilcilerinden polisin kaçmak zorunda bırakıldığı, her vilâyete göre farklı yönetimlerin görüldüğü, devletten alınan maaş ve dokunulmazlık zırhı ile meclis'te devlete hakaretlerin edildiği, siyâsilerle silahlı kuvvetlerin çok sert şekilde münakaşalar ettiği yerde midir huzûr?!...
Yoksa, bu cennet târifli ülkede bir kez bile yaşayamadığımız, sadece büyüklerimizden dinlediğimiz erişilmez bir hayâl midir?...
1970-1980 yılları arasını hatırlıyorum. Her gün beşer-onar üniversiteli, ana-baba evlâdı ya ülkücü ya da solcu tarifiyle, birbirini öldürürdü!... Ana-babalar yaslı-yaralı, sağcısıyla solcusuyla gençlik öfkeli, ülke huzursuzdu!...
11 Eylül 1980 akşamına kadar sokak sokak paylaşılıp kurtarılmış bölgelere ayrılmış ülkede, her gün oluk oluk akan kan, birden bire kesildi!... 12 Eylül'de ABD'nin "Bizim çocuklar"ı, 'Koruma-Kollama' ihtilâli yaparak siyâsilerin işine son vermişti! Kayıtsız şartsız milletin diye târif edilen hâkimiyeti gasp etmişlerdi!
Huzurun gelebiceğini düşünerek sevinmişti millet!...
ABD'nin "Bizim Çocuklar"ı denge politikası adıyla ülkücü ve devrimci gençleri, elleri titremeden astılar!... Yine ana-babaların gözleri yaşlı, gönülleri yaslı, yürekleri öfkeliydi! Huzur; yine yoktu, yasaklanmıştı huzur!...
Yasaklar ve yasaklılar dönemi başladı. Gelenler, gidenleri arattı!... Kan durmuştu. Mahalle ve sokakların paylaşımı bitmişti. Ama millet ürkekti, millet korkuluydu ve huzur, aslâ yoktu!...
İzinli, icâzetli siyâset dönemi başladı. Dört eğilimin karıştırıldığı, güya barıştırıldığı bir Özal Dönemi yaşandı. İşçiye, memura bol bol maaş zamları; üreticiye, çiftçiye, sanayiciye diye kurnazlara bol bol Devlet destekli kredilerin verildiği; eğlence yerlerinde su gibi paraların harcandığı, "Benim memurum işini bilir!" li bir dönem yaşandı. Borç yiyenin kesesinden yediği gerçeğinin 5-6 yıl gibi kısa bir sürede öğrenildiği bir safahat dönemi, bir lâle devri yaşandı! Liramızın sağ yanına koyulan sıfırların hızına kimsenin yetişemediği; IMF ve Dünya bankası denilen beynelminel silâhsız işgalcilerin, Devletimize-Milletimize musallat edildiği ekonomik işkenceler dönemi başladı. 5-6 yıl tatlı-tatlı yemenin, acı-acı çıkarılma günleri yaşandı huzursuzca!...
Hemen peşine, yasakların kalktığı, yasaklıların yeniden siyâset sahnesine döndüğü; fanatizmi yaşam şekli olarak bellemiş milletin, fanatik desteğiyle oluşturulan koalisyonlar dönemini; millet vekili transferlerinin çok rağbette olduğu yılları yaşadık!... Krizkolik olduk bu dönemde!...
Yine bu dönemde kardeş kanı, kırsal bölgelerde ve güneydoğu dağlarımızda akıtılmaya başladı!...
Dış güçlerin, iç güçlerin, derin güçlerin kıyasıya savaşlarını ve bu savaşlarda, arada ziyan edilen 30.000 ana-baba evlâdını, sekizbinden fazla devlet görevlisi Şehîdi hatırlıyorum!... Huzûr; yine bize uzaktı, huzûr yine yasaktı!...
Olağanüstü hal uygulamalarını; korucuları, teröristleri, yargılı-yargısız infâzları hatırlıyorum!... Devlet Yanlısı Kanunsuzlar(!)la, devlet karşıtı kanunsuzların, kanunsuzca çarpışmalarını hatırlıyorum!... Aydınlık için bir dakikalık karanlıkları, yok edilen, katledilen pırıl pırıl Türk aydınlarını hatırlıyorum! Bir çalma, hortumlama yarışını; çalanın, hortumlayanın yaptığının yanına kâr kaldığı; aile fotoğraflarını, papatyaları, prensleri hatırlıyorum! Sonra birden bire aile fotoğrafındakilerin, papatyaların, prenslerin mafya silahşörleri vasıtasıyla kıyasıya savaşlarını!... Yüce Divan'da yargılanan bakanları, Başbakanı hatırlıyorum!... Hep kısa süreli sevinçlerimizin kursağımızda kaldığını; huzûr denen tarifsiz ama güzel olgunun, getirmeğe söz verenlerce yasaklanarak huzûrsuz edildiğimizi hatırlıyorum!...
Bütün kızgınların, bütün küskünlerin bir araya gelerek partilerin tamamını, sandığa gömdüğünü; huzûrsuzluk sebeplerinin, sandıkta huzûrsuzluğa mahkûm edildiklerini hatırlıyorum!...
Bütün yapılanlar, bütün bu yaşananlar, sadece huzuru yakalamak için ama ne mümkün!...
Son hatırladığım, daha dün!...
Târif edemediğimiz, târif edemediğimiz için de tanıyamadığımız huzûr bize, biz huzûra yabancıyız!... Huzûru bize yasaklayan da sadece kendimiziz!...
Şirazlı Sâdi'nin; "İnsan; bir damla kan, bin bir endişe..." tarifinde de huzur yok!...
Yine de huzûrlu günler dileyerek, iyi Pazarlar...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: