Pazar, Kasım 23, 2008

ARAMASAM DA VARDI, BABAMDI...

Ben, bir babayım! Hatta büyük babayım, dedeyim hatta!...
Bütün babalığımla, bütün dedeliğimle, bütün evlâtlığımla Babam'ı özledim. En sevdiği oyuncağını arayan yaramaz çocuk gibi; doymadan ağzından memesi alınmış bebe gibi; kuzusuna meleyen koyun misâli; göğsünden kurşunlanmış bağrı yanığın suya hasreti misâli; çölde Mecnûnca, dağda Ferhatça, şehirlerde Keremce arıyorum, aranıyorum!...
"Sana baba ne lâzım be Hoca?" diyen sesleri, duyar gibiyim!...
Babam, asıl bana lâzım erenler! Baba asıl benim gibi babasının ölümüyle babalaşmaya gayret eden, babalaşamayanlara lâzım!...
Yıllarca dert yandım O'na! Yıllarca her şeyi, her kesi şikâyet ettim! Gücünün yetip yetmeyeceğini sorgulamadım bile! Cumhurbaşkanını da, başbakanı da, genel kurmay başkanını da şikâyet ettim O'na!... Hiç bir şey yapmayacaktı bilirdim! Hiç bir şey yapamayacaktı bilirdim! Ama şikâyetimi en doğru adrese yaptığımın rahatlığıyla cesâretlenirdim...
Dinlerdi beni Babam. Dinlerdi Benim Babam. "Allah var, ne gam var oğlum?" derdi veeee bütün dertler biterdi!... Sıkıntım anında azalır veya taşınır hâle girerdi!...
Şimdi ne yapmalıyım? Bir Rus yazar; "Erkeğin erkekliği, babasının ölümüyle başlar." demiş. Taaaa lise çağlarımdan, çakılıp kalmış aklımda. Ve Babam ölünceye kadar da hiç aklıma gelmemişti!
Babam ve ölüm!... O kadar birbirine yabancı, o kadar birbirine yakışmayan gerçeklerdi ki!...
Bir insana ölümün bu kadar yakışabileceğini de Babam'da gördüm hayret ederek! Hem Babam'ın ölümüne, hem ölümüyle bile küçülmemesine hayretler etmiştim!...
Tek başıma kalıncaya kadar,bütün kalabalıktan uzaklaşarak Babam'ın çok sevdiği, Bacıoğlu Yaylası yoluna çıkarak, Mevlâm'la başbaşa kalıncaya kadar ağlayamamıştım bile!...
Artık ağlamam da çok kolaylaştı! Siyah beyaz Türk filimlerinde bile ağlayabiliyorum ve Babam'ın neden o kadar kolay göz yaşı dökebildiğini anlayabiliyorum!
Öfkesine sebep olan yürek yangınını söndürüyormuş! Her damla göz yaşını, geride bırakacaklarına mürekkep ediyormuş, bir şeyler bırakıyormuş!
Hastaydı Babam. Tıbbın dediğine göre dayanılması en zor ağrılarla muhataptı. Akciğer kanserinin lânet ağrısıyla başbaşaydı ve inlemezdi!... "Off" demezdi! "Afff!" derdi bazen, bizler üzülmeyelim diye yüzünü bile ekşitmeden!... Yanında hastalığından dolayı inleyen Annem'e kızardı, olgun olgun; "Be Kadın! Of'layınca ağrın mı geçecek? Allah desene! Af desene!" diye öğütlerdi bütün ağrısına rağmen erliğiyle...
Annemin de; Babam'a -o hasta halinde bile- naz ettiğini anladım Babamsız geçen yıllar içinde! Annem, hiç birimize, hiç bir evlâdına Babam'a nazlandığı gibi nazlanmadı! Nazlanmaya kalksa ne yapardık onu da bilemem!...
Anam hasta, Babam yok! Ve ben babayım dediğim gibi. Hatta büyük baba, dedeyim hatta! Bana baba ne lâzım değil mi?!!!
Vallahi baba asıl bana lâzım! Baba, asıl bizim yaşımızdakilere lâzım! Çünkü artık isteklerimle çocuklarımı, huysuzluğumla karımı, öfkemle dostlarımı kırar oldum galiba!...
Oysa yıllar yılı Babam; ne isteklerimden, ne huysuzluklarımdan, ne de öfkelerimden bıkmamıştı! Aylarca, yıllarca cezaevleri önlerinde, mahkemelerde; tavassut için dost ziyâretlerinde cebelleşen, zorundan terleyen Babam, bir gün bile; "Ööööf be!" dememişti...
Dinlemişti şikâyetlerimi. Çâre olamamışsa bile, çâre olamayacağını bilmiş olsam bile içimin zehrine siper etmişti sabrını!...
Öyle ihtiyâcım var ki! Öyle özledim ki Baba!...
Fatih Kısaparmağ'ın, klasikleşeceğine emin olduğum; "Bu adam benim Babam" şarkısıyla, esti yüreğim. Titredi ayazda kalmış ıslak kedi misali duygularım... Allah(c.c.) rahmetler etsin Babam. Ol Güzel Rabb'im, taksirâtını affetsin. Peygamber Efendimiz(s.a.v.)'e komşu ol Baba... Bütün babalara da rahmetler olsun...
Yarama bağdı. Arkamda dağdı. Ne zaman ararsam vardı. O adam, benim Babam'dı...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: