Salı, Kasım 18, 2008

GÜCÜ YETEN YETENE!...

Balasagunlu Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig'inden fırsat buldukça istifadeye çalışırım. Edebiyat Öğretmeni Kürşat EFE'nin günümüz Türkçesine çevirdiği ve nesir olarak yayımladığı son halini ise elimden bırakmıyorum dersem yeridir.
Yazılarımda bir kaç kere kullandığım, sohbetlerimde dilimden düşürmediğim, Kutadgu Bilig'den olan misâlimi, bu kere de Kürşat EFE'nin hazırladığı kitaptan alıntılayacağım. Övülmüş(Ögdilmiş), Hükümdara öğüt vermektedir: "Sana bağlı olan halkın senin üzerinde üç hakkı vardır; bu hakları öde ve onları zorluğa düşürme. Birincisi: Memleketinde gümüş temiz kalsın, onun ayarını koru. İkincisi: halkı âdil kanunlarla idare et; birinin diğerini zorlamaya kalkışmasına meydan verme, onları koru. Üçüncüsü: Bütün yolları emin tut. Yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır. Böylece halkın hakkını ödedikten sonra, sen de onlardan kendi hakkını isteyebilirsin. Böylece sen onlara karşı vazifeni yapmış olursun, onlar da senin hakkını ödemiş olurlar."
Gecikmiş adâletin adâlet olmadığını aksine zûlüm olduğunu da biliriz. Dağda ve kırsalda, -son zamanlarda maalesef- metropollerimizin sokaklarında teröriste teslim olmuş bir asayiş; teröristin ihmal ettiği yerlerde sokak eşkiyalarına, sokak zorbalarına teslim olmuş, yetkileri kısıtlı kolluk güçleriyle huzur sağlanamıyor!
Bizzat bana intikâl ettirilerek destek istenen bir olay var.
İzmir'de; İlyas KENİ adında İş Bankası'ndan emekli bir vatandaşımız, araba park etme münakaşasıyla başlayan bir olaya kurban gidiyor! Bir şehir zorbası tarafından tartaklanınca şikâyetçi olan İlyas KENİ, şikâyetçi olduğu için şehir zorbası tarafından çok ağır şekilde sopalarla dövülerek cezalandırılıyor! Aylarca hastanelerde, tedavi edilmesine rağmen bu vatandaşımız maalesef kurtarılamıyor ve hayatını kaybediyor!...
Hastahanelerde mevzuat ve sosyal devletin vatandaşına verdiği kıymetle düz orantılı yaşanan trajik olaylar, apayrı bir yara! Geride kalan; okumuş-yazmış, gerçek mânâda -aydın değil- münevver görünümlü, gözü yaşlı bir aile ve bu ailenin yasalara, adâlete olan güvensizliği!...
Bu zâlimce sahipsizlik ve sokak eşkiyalarının uygulaması sonucu hayatını kaybeden vatandaşımızın kızı Hülya KENİ, aynı zamanda gazeteci, yani meslektaşımız, yani meselelere kendi zaviyesinden bakan ve müdahele etmeye çalışan bir insanımız! Maalesef bu kadar duyarlı bir vatandaş aile, sokak eşkiyalarına karşı savunmasız, tek başına ve sahipsiz!...
Yönetim erkinin, -Kutadgu Bilig'deki tarifiyle- dostunun dost, düşmanının düşman bellenmesi için şart olan yasaların âdil olması gereği, burada da görülmüyor, yok! Hani vaz geçilmezimiz huzur?... Ve bu ailenin maalesef pompalısı da yok!...
Başbakan'ın, sınırlarımız içindeki şehirlere gitmesini tehditle engellemek isteyen siyâsiler Meclis'teyken; yasalarımızın yeterli veya yetersiz bir şekilde cezalandırarak hapsettiği bir mahkûm, cezaevinden örgütünü ve bölücü siyâsetini yönlendiriyorken; ehven-i şer düşüncesiyle de olsa AKP'ye karşı tek çâre olarak görülen CHP de, genel merkezi ve yakın illerdeki kongreleriyle seçim alma hayalleriyle uğraşıyorken; en milliyetçi tarifli parti yönetimi, bölücülerle tokalaşarak renk tamamlayıcılık ve "farklılıkların farkında olarak ülke yönetimi" söylemiyle İmralı mahkûmuyla söylem birliği sağlıyorken; KENİ Ailesi ve şehir zorbalarına, eşkiya baskılarına, terörist tehditlerine muhatap vatandaşımızın seçmenliği ne kadar inandırıcı olur?
İzmir'de; Sivil Toplum Örgütleri'nden, Cumhuriyet savunucularından, İnsan Hakları savunucularından, demokrasi havarilerinden hiç kimse yok mu? KENİ Ailesi'ni böylesine bir zorbalıkla baş başa bırakan; kimin, kimlerin demokratlığı, cesâreti veya samimiyeti inandırıcı olur?
KENİ Ailesi ile telefonla da görüştüm. Bir araya gelerek meselenin varsa resmi evraklarla, nerelere intikâl ettirildiğini ve nelerin yapıldığını veya yapılmadığını öğrenmeğe niyetliyim. Gazeteci olduğu söylenen Hülya KENİ'yi, meslektaşları olarak yalnız bırakmayacağımızı belli etmeyi düşünüyorum.
Gücü yeten yetene tarifli orman kanunlarının geçerli olduğu görünümlü bir ülkede; demokrasi desek ne olur, seçimleri çâre görsek ne olur?
Yerel ve Yaygın Basın'dan sesime ses bekleyeceğim! Benim bu dâvetim; Okyanus Ötesi'ndeki seçim sonuçları için anırmak iddiasına girmeğe de benzemez!
Bakalım gücü yeten yetene mi?
Ya bu gün, ya da hiç bir zaman!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN SÜTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: