Pazartesi, Kasım 17, 2008

BEĞ'DEN BUYRUK MU VAR?...

Tarifsiz heyecanlandım!
Bendenizin bir gün önce; "Yaşasın Yeniden Türk Milliyetçiliği", "Yaşasın Türk Milliyetçileri" diye seslenmemin hemen ferdâsında, www.y-tm.com sitesinde okuduğum bir haberle kalbim duracak gibi oldu!
Prof.Dr.Ümit ÖZDAĞ; "Ben ülkücüyüm, yol arkadaşı değil! Bu can bu tende durdukça, bu baş bu bedende durdukça, ben kendimi Türklük davasına ve Türk-İslam ülküsüne, Atatürk-Türkeş çizgisine adamış bir Türk milliyetçisi olarak mücadeleme devam edeceğim." diyordu!
Devam ediyordu; "Tarih Bozkurtları gömememiştir, yok edememiştir. Büyük bir direnç gücü gösteren Bozkurtlar, en ağır yenilgileri sonunda zafere çevirmişlerdir. Bozkurtların ölümünü hep Bozkurtların daha güçlü dirilişi izlemiştir. Diğer bir ifade ile Türklüğün en sıkıştığı noktada Kürşad'ın ihtilâlcileri değişik isimlerle tarih sahnesine dönmüşlerdir." Türklüğün sıkıştığı noktada, değişik isimlerle tarih sahnesine çıkmak tarifinde, müthiş heyecanlandım!...
"Gün, diriliş günüdür. Gün, direniş günüdür. Gün, Kürşad'ın 40 ihtilalcisinin ruhunun taşıdığı ateşi içimizde yeniden yakma günüdür. Gün, "Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur, sırtına Sakarya'nın Türk tarihi vurulur" ifadesinde ortaya konulduğu gibi, Sakarya'da Türk tarihini sırtlayan kahramanların gösterdiği kararlılığı gösterme günüdür." Şeklinde tamamlanan haberi okuduğumdaki hâlimi ifâdede yetersizim!
Kaç kere okudum, kaç kere kafamda yorumladım, kaç kere tarifsiz heyecanlandım anlatamam! Beğ'den buyruk mu vardı?!... Kaçıncı olduğunu bilemem ama son okuyuşumda gördüğüm dip notta, eski bir haberden alıntı olduğunu okuyunca nasıl bozulduğumu da tarif edemem!
"Değişik isimlerle tarih sahnesine çıkmak" ve "bir seçimle bozkurtların tarihten silinememesi" tariflerinin altına yüreğimle imza koyarak, günümüze uyarladım. Öyle tıpa tıp uydu ki!... Gönlüm; ehil bir Türk Lider'in önderliğinde, yeniden Üç Hilalli Bayrağın altındaki mücâdele hayâli ve hevesiyle öyle coştu ki!
Olamaz mı? Olmasına mâni, aşılması mümkün olmayan engeller mi var?
Hep bir yerde, hep bir tarzda, hep beraber durarak seslensek te sesimizi bir yerlere duyuramaz mıyız? Karşıdakiler, bu kadar mı sağırlar? İçlerinde zerre kadar geçmişten, ülküdaşlık adlı, ahd'el vefâ adlı duygudan eser kalmamış mıdır?
Ahmer ER büyüğümüzün sözleriyle; "Biz de sizdeniz! Biz de sizdeniz!" diye yırtınan Türk Beği'nin sesini, Yeniden Türk Milliyetçiliği sevdalısı ülkücülerin seslerini hiç mi duymazlar? Duymazlarsa kabahatli kim?
Türkiye'nin değil, Avrupa'nın en önemli stratejistlerinden sayılan bir ehil Türk Beği'ni, bu kadar görmezden gelmeğe kimin hakkı var? Ve kimin haddinedir?
Alt-üst kimlik vehmindeki aşağılık kompleklilere veya art niyetlilere, bölücü borazanlarına, ekranlarda sadece kendi kimliği ve duruşuyla koyduğu tavırlarıyla, ülkücülerin gönüllerinde özel ve güzel bir yer edinmiş bu Türk Beği'ni görmezden gelmeye, hangi insaf izin verir?
Bu kadar aymazlığın, bu kadar gafletin, bu kadar dalâletin hatta bu kadar millete ihânetin hesabını soracak, sorduracak bir yasa, bir töre, bir erk yok mudur? Bu memleket ve memleketin çâre adresleri hep böyle işgalcilerin elinde yanlış mı kullanılacaktır? Yok mudur bu işin bir demokratik çâresi? Hani demokrasilerde çâreler tükenmezdi? Bu demokrasi denen illetin bütün çâresizliği ülkücülere-vatanseverlere gelince mi tutar?
Bölücüye, haine, teröriste çâre olan, çâre üretilen demokraside Ülkücü Harekete de bir çâre yok mudur? Demokrasiden bu meseleye bir çâre çıkmazsa, ben ve benim gibi Türk Milliyetçilerinin demokrasiye bakışı değişirse, kim ne diyebilir?
Yaşasın YENİDEN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: