Pazartesi, Kasım 24, 2008

İNEMEYECEĞİN YERE ÇIKMA!...

Anam, yani Annem; "Gülümsemeyen yüzden, ağlamayan gözden korkulur!" derdi hep!...
Sözün benzerini, nerdeyse aynı anlama gelen bir şeklini, Urfalı bir Ana'nın da söylediğini duydum; "Ağlayan gözden, gülen yüzden zarar gelmez." demiş o Urfalı Ana da... Alternatifsiz ses olarak beğendiğim ve sesinden dolayı mutlaka dinlediğim, İbrahim Tatlıses söyledi. Anası Urfa'da öyle dermiş... Sağsa ellerinden öpüyorum, değilse sonsuz rahmetler dilerim... İbo'yu da tebrik ediyorum tabi...
"Doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle, sünnisiyle alevisiyle Türkiye bir bütündür." diyerek ömür tamamlayan Alparslan Türkeş'i hatırladım bu iki ana sözüyle...
"Türkiye'nin; cumhurbaşkanından genel ev kadınına kadar insanının meselesi, meselemizdir." Diyen Alparslan Türkeş'i hatırladım...
"Onlar ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürdüm, ben ne kadar Türksem onlar da o kadar Türk'tür." diye yüz yılın tarifini yapan Bilge Türk'ü, Başbuğum'u hatırladım...
Urfalı anayla anamın sözünün müthiş benzerliğiyle; "Ne mutlu Türk'üm diyene." diye halkları milletleştirmeye soyunan Muhteşem Türk'ü ve son 50 yılın Bağbuğu, Alparslan Türkeş'i hatırladım...
Halkları milletleştirmeyi ülkü edinmiş bu düşünce ve tavırlarla, "Ya sev ya terk et." kolaycılığını mukayeseye tenezzül bile etmem!...
Bölünmez bütünlüğümüzü hedefleyen, emperyalistlere yakınlaşmayı mahâret ve akıllılık sayan ve onlarla müttefikliği ilm-i siyâsetten sayan akılları teslim olmuş, vicdanlarının eline beyaz bayrak almış teslimiyetçilerle; bu ana sözlerini, Atatürk'ün tavrını ve Alparslan Türkeş'in sözünü mukayese edince; "Ağlanacak hâlimize güldüğümüzü" bir daha anladım!...
Yok öyle bolluk! "Ya sevecekler, ya terk edecekler!..." miş!...
Ya sevecekler, ya da sevecekler, ya da devlete baş eğecekler. Ne mutlu Türk olana değil, "Ne mutlu Türk'üm diyene." diyenleri; baş tacımız, göz bebeğimiz etmeğe; cumhurbaşkanlığına, genel kurmay başkanlığına, başbakanlığa, bakanlıklara, vergi rekortmenliklerine taşırız ve asla yüksünmeyiz ama; "Türk değilim, Türkiye'den ayrılacağım!" diye demokratlaşarak hayal kuranlarada: "Akıllı olun! Aklınızı başınıza getirmek için sizi yargılarız. Yasalarımız ne ceza veriyorsa uygularız. Demokrasiden istifade kurnazlığına devam da ısrar ederseniz biz de demokratik haklarımızı kullanarak idamı geri getirecek bir yönetim seçeriz ve sizin kellenizi a-lı-rız! Ne bir çakıl taşımızdan, ne de bir Kürdümüz'ün tırnağından vaz geçmek gibi bir düşüncemiz yok! Çünkü biz Türk Milletiyiz, çünkü biz Türkiye Cumhuriyetiyiz, Türk devletiyiz..." deriz.
"Üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldıkta ikisinin ortasına insanoğlu koyuldu. Atam Bumin Kağan başlarına han olarak oturtuldu. Atam Bumin kağan; ulusları bir araya topladı Budun etti. Yoksulu bay etti. Başlıya baş eğdirdi, dizliye diz çöktürdü. ... Türk Budun, ökün!" diye tarihi taşlara kazıyarak bırakan atalarımızdan; halkları toplayarak milletleştirme teamülünü, eksiksiz aldığımızdan eminiz. Bu yüzden Muhteşem Türk; "Ne mutlu Türk'üm diyene." diye şifrelemiş, bu yüzden; "Kendimizi onlar kadar Kürt, onları da bizim kadar Türk sayarız." düstûrunu kabullenmişiz.
Siyâsilerimizin onlarca yıllık basîretsizlikleri yüzünden; alt-üst kimlik vehimleriyle, demokrasiyi araç kullanma kurnazlıklarıyla ilgilenmiyor görünsek te bilinsin ki ilgiliyiz. Türk sabrıyla, devletli millet vakarıyla akılların başlara gelmesini beklemekteyiz. Yoksa 10.000 yıllık teâmüllerimizle biz akıllarını başlarına getirir bir daha başlıya baş eğdirir, dizliye diz çöktürürüz!... Belki itten korkanlarımız vardır ama, kapı köpeğinden korkan çocuk bile görülmemiştir.
Demokrasiyi araç olarak kullandığını zanneden kurnazlara da hiç bir te'vil yolu bırakmadan; "İnemeyeceğin yere çıkma!" Türk ata sözünü hatırlatırız. Bu da Türk'ün diplomasisidir vesselâm...
"Bana yol gösteren benden olmalı / Olamaz Türk'e baş, 'Türk'üm.' demeyen."
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: