Perşembe, Kasım 27, 2008

EŞEĞİ SALDIM ÇAYIRA !...

Süvarilikten seyisliğe indirilince itiraz etmediğimizden olmalı ki, gönüllü olarak seyislikten de eşek bakıcılığına tenzîl-i sınıf olduk!...
Hipodromlarda, farklı kulvarlarda, farklı jokeylerle, para için koştuğunu bilmeden koşturulan yarış atlarıyla ve jokeylerle ilgilenmememiz gerekirken, 20 günü aşkındır bir eşek anırmasını, bekler edildik! Vallahi şahsen benim kulağım, bu kadar "sessizlik kirliliği" içinde, eşek anırmasına tahammül edemez!...
Sevgimizi sakınır olduk!...
Sevdiğimizi değil sevgimizi kıskanır olduk! Sevgimizi kıskanıp, sevgimizi sakınıp, sevgimizi kendimize saklayınca; paylaşımla büyütmeden kendimize saklayıp özelleştirdiğimizi zannederek küçülttüğümüz için de; 'ben' olduk, 'sen' olduk, 'o' olduk!...
Ben, benlikte; sen, senlikte; o, olukta ısrarcı olunca da; giden giderken, gelen gelirken vurdu!...
Hani; "Her şeyin yenisi, dostun eskisi..." makbûldü?!...
Ne "ağabey" diyenlerin ağabeylerine saygısı; ne de "ağabey" denilenlerin, çevrelerine muhabbeti-güveni kaldı! Sözler hükümsüz artık!...
İmralı mahkûmunun direktifiyle PKK'nın siyâsal uzantısının ve eş zamanlı olarak en milliyetçi tanımlı partinin "Büyük Çatı" projelerini duyduk! İtiraz eden hep biz olmayalım diye, bize teyet geçen Küresel Ekonomik Kriz misâli, biz de bu "Büyük Çatı"yı teyet geçtik!...
İnanıyorum ki "Büyük Çatı" projesini değil, bu projeyi seslendiren çiçek bahçesi mûcidini savunmak amacıyla, kıymet verdiğim bir Dost; "Bu çatı çökerse, hepimiz altında kalırız." diye yorum-savunma yapmaya soyundu!...
Kavramlarımızın içi boşaltılınca ve vasıfsız amelelere müteahhitlik verilince; çatının çökmeyeceğini, kuvvetli bir rüzgârla uçacağını bilememek mâzur görülmeli mi bilemiyorum! Ve bizim çatımız, maaalesef onbir yıldır yok! Yağmurda ıslanıyor, doluda dövülüyor, güneşte yanıyoruz! Dört duvarı çok sağlam inşa edilmiş, kapısı-penceresi gönül parmaklıklarıyla demirli, kendi iç dünyalarımızda müebbet mahkûmlarız! Çatımızı on bir yıl evvel, kara bir 4 Nisan'da esen, Emr-i Hakk yeli götürdü!...
"Gerçek asla hakikati gölgeleyemez. Öyle ya varlık yoksa gölgenin ne hükmü olur ki? Hakikatimiz alarm veriyor beyler!" diye nâra atan Alişan Satılmış, kaç kişi duydu? Duyan kaç kişi alarmın sesinin tazyikini hissedebildi?
Ben'leştim. Sen'leştin. O'laştı!... Ortada "biz" kalmayınca; gruplaşan, kümeleşen çakallar aslanları püskürttü! "Aslan payını aslan olmayan aldı!"
Kendimizi sorgulamayı, kendimizi yargılamayı unutup; hep birilerini yargılar ve insafsızca cezalandırırken; kendimizi dünyanın en büyük cezâsı, tekliğe mahkûm ettiğimizi fark edemedik!..
Çatı çökecekmiş, hepimiz altında kalacakmışız! Koca koca gökdelenler çöküyor, gökdelenlerin enkazı altında kalmaktan korkmayan hârisler varken; bizim üstümüze kuvvetli bir rüzgârda uçabilen çatı çökse ne olur?...
Kraldan fazla kralcıları, kendimi zorlayınca anlayabiliyorum! "Kral öldü! Yaşasın kral!"cıları da, kendimi zorlayınca -kapı kululuktan başka bir iş beceremeyenler olduklarını fark ederek- anlayabiliyorum! Ama ilk raundun ilk dakikasının ilk yarısında, bir yumrukla nakavt olan boksörün fanatik taraftarlığını, adam baygınken başarılı diye alkışlanılmasını anlayamıyorum!...
"İkinci parti olursam genel başkanlığı bırakırım." diye verilen net mesajı almaları, duymaları gerekenler; mesaj sahibini bırakıp, mesaj sahibince Köşk'e çıkarılan ABD askerlerine dua edenle kavga ediyorlar!...
Ve çatımız çökecekmiş, bu çöken çatının altında da hepimiz kalırmışız!...
Ya Rabbi! Ya aklımıza mukayyet ol, ya da çatımızı uçuruver seherde bir sam yeliyle!...
"VE TEVEKKEL A'LALLAH"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: