Çarşamba, Temmuz 02, 2008

DAKTİLOCU TAVŞAN...

Faşisti ve faşizmi gördük mü sonunda?
Faşist iktidarın, faşist medyası sâyesinde gündemin üzeri yine örtüldü! Hem de bu sefer türbansız örttüler gündemin üzerini! Başsavcı'nın sözlü kapatma isteği güme gitti!
Şu anda; "Türk'üm." diyen, "Ne mutlu Türk'üm diyene." diyen, Türk'ü, Atatürk'ü, Türkiye'yi ve Cumhuriyeti seven her kesin neresi ağrıyorsa benim de oram ağrıyor!
Ama biz bu ağrıları hak ettik!
Sevgili Hulki Cevizoğlu'nun, bir canlı yayında Türkiye'ye ve Türkiye münevverlerinin tamamına sorduğu soruyu buradan tekrarlayarak becerebildiğimce de cevaplayacağım.
"Nerede hata yaptık?"
Nerede hata yapmadık ki? Adamlar, yaklaşık kırk yıldır geliyoruz diye naralar attılar. Duyduk duymazdan geldik!Bir işi yapmaya kırk kişinin atanmasının verdiği tembellik ve ataletimiz yüzünden hepimiz bir başkasının müdahele etmesini bekledik ve adamlara bırakın müdaheleyi, itiraz eden çıkmadı!
Bölücülere destek verdiler, yürek verdiler! Allah'a sahiplendi, Allahçılık yaptılar! Gene duymazdan görmezden geldik! Atatürk'e her sıkıştıklarında sarıldılar, ferahlayınca saldırdılar görmezden, duymazdan geldik! Bayrağımıza saldırdılar! Arkadaşlarını davul-zurnayla askere yolcu eden mahalleliye saldırdılar, benden başka itiraz eden çıkmadı! PKK, bağımsız adaylarla seçime gireceğini ve baraj meselesini aşacağını söyledi; biz vatanseverler, milliyetperverler, ulusalcılar, sosyal demokratlar, demokratik solcular, ülkücüler, en az onlar kadar cesaret göstererek bağımsız adaylığa soyunamadık! Şimdi de her yerimizden, her yanımızdan saldırılara, tazyiklere muhatabız ve canımızın her yeri ağrıyor!
Ama şimdi o karşı devrim, Atatürk ve Cumhuriyet'ten intikam hayal ve kiniyle saldıranlara, önce bir söz söyleyip sonra da bir kıssa arz edeceğim. "Kavgada önemli olan kuvvetli vurmak değil, kuvvetli darbeye dayanmaktır." diye bir çizgi roman sözü hatırlıyorum! Yedibin -kimilerine göre onbin- yıllık teamüllerimizle, biz bu saldırıyı savarız! Bilesiniz ki bizim darbemize siz dayanamazsınız! Çünkü en zayıf anımızda "Yedi Düvel" adıyla gelen ağababalarınız da dayanamamışlardı! Şimdi kıssa;
Sabahlar çok erken uyanan Karga, bir tıkırtı duyar. Merakla dalın en ucuna doğru atlar. Ağacının hemen altındaki mağaranın önünde bir Tavşan, önüne bir daktilo almış ve "çat-çut" bir şeyler yapmaktadır. Karga tam ne yaptığını soracakken aşağıdan bir tilki görünür. Tilki sabah sabah tek başına ve bir mağara ağzında gördüğü tavşana iştahla koşar. Hayret! tavşan, Tilikiyi görmezden gelir ve takır-tukuruna devam eder. Tilki öfke ve merakla;
- Tavşan! Ne yapıyorsun? Diye sorar. Tavşan, umursamaz tavırlarla;
- Bir tavşan bir tilkiyi nasıl avlar ve yer diye kitap yazıyorum. Çocuklarıma lâzım olur. Der!
- Bre aptal tavşan! Hiç tavşanın tilkiyi yediği, duyulmuş iş midir? diye kızınca, Tavşan yine umursamaz tavırlarla;
- Öööf! Canımı sıkma! Erkeksen içeri gel! der ve arkasına bakmadan mağaraya girer. Tilki artık tavşanın kaçma şansının kalmadığına sevinerek hevesle peşine mağaraya girer. İçerden bir boğuşma sesi gelir. Biraz sonra Tavşan, mağaradan üstünü çırparak çıkar ve daktilosunun başına geçer. Karganın gözleri yuvasından çıkacak haldedir! Tam bu esnada aşağıdan bir kurt görünür. Kurt ta sabah sabah bir tavşan bulmanın hevesiyle önce sessizce, ama tavşanın aldırmadığını görünce hevesle tavşana yaklaşır. Tavşan, yine umursamaz edalardadır. Kurt ta merak eder bu hali:
- Tavşan! ne yapıyorsun? diye sorar.
- Bir tavşan, bir kurdu nasıl avlar ve yer diye bir kitap yazıyorum. Çocuklarıma lazım olur. Der. Kurt ta öfkelenir;
- Manyak mısın sen? Hiç öyle şey olmuş mudur? Tavşan;
- Fazla söze gerek yok! Erkeksen peşimden gel! Der ve mağaraya girer, Kurt ta peşinden tabi! Karga pür-dikkattir. Bu sefer mağaradan daha kuvvetli bir boğuşma sesleri ve tozlar çıkar. Ses kesildiğinde, tozların arasından yine tavşan görünür. Üstünü çırparak sakin sakin gelip daktilonun başına geçer.
Karga artık dayanamaz ve sessizce süzülerek tozların arasından mağaraya girer. Dikkatle baktığında bir yanda tilkinin, bir yanda kurtun post ve kemiklerini görür. Biraz daha dikkat ettiğinde mağaranın dibinde bir aslanın yan yatıp dişlerini temizlediğini hayretle görür!...
Şimdiiii hisse; birileri bizim mağaramıza bir aslan koyup kapıyada daktilo başında bir tavşan oturtmuşlar! Tavşana yaklaşanı mağaraya sokarak içerdeki aslana yem ediyorlar!
Artık bize sadece usta bir aslan avcısı lazım. O mağaramıza girecek ve o aslanı avlayacak o kadar! Türk'ün her zaman mutlaka avcısının olduğunu da hatırlatırım. Aslan avlandıktan sonra tavşandan yahni mi yaparız, evcil hayvanlarımıza yem mi bilmem!...
"BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU, KATILMAYAN KAÇAKTIR."
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: