Salı, Temmuz 01, 2008

İNSANLIĞIN ÖZLEMİ.... YARINLARDA...

Tavuğumuz yumurtlama gıdaklamalarını tamamlamış, kuluçkaya yatacak kıvamda kızışmıştı yıllardır. Folluğumuz vardı, kuluçkaya yatacak tavuğumuz vardı, tavuğumuzun yumurtladığı yumurtalar vardı. Tam tavuğumuz kuluçkaya yatacakken bütün yumurtalarımızı acıktıkça menemen yaparak, rafadan yaparak, lop pişirerek yediğimizi ve follukta yumurtamızın kalmadığını fark ettik! Kuluçka dönemine girmiş olan tavuğumuzun yumurtlamasına da imkân yok! Elimize ne geçtiyse, nereden geçtiyse inceleyemeden, ne olduğunu bilemeden tavuğumuzun altına yumurtalar koyduk!
Şimdi beklemedeyiz! Merakla, korkuyla, endişeyle beklemedeyiz. Yumurtalardan keklik te çıkabiliiir, kuş ta!...
Selçuklular'ın devamı olan Osmanlı İmparatorluğu kalıntılarından; dünyaya karşı direnerek, "Yedi Düvel" adındaki Haçlı ile çarpışarak, büyük topraklar kaybetmemize rağmen devletli kalmayı başaracak kadar galip çıkarak seksenbeş yıllık bir Cumhuriyetiz.
Cumhuriyetimizi Osmanlı paşaları kurmuşlardı. Yani Osmanlı tedrisli generallerin, Muhteşem Türk Atatürk'ün önderliğinde meydana getirdikleri bir devletin sistemi Cumhuriyet. Padişahçı geçinerek, hilâfetçi geçinerek, dinci-islâmcı geçinerek, ırkçılık yaparak sisteme kafa tutanlar olmuştu! Şeriat elden gitti, din elden gitti diye başkaldıranlar olmuştu. Tarihinden ve tecrübelerinden hareketle yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti de başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüştü. Yoksulları bay etmişti. Ulusları toplayarak budunlaştırmıştı. Yani halkları bir araya getirerek milletleştirmiş ve "Ne mutlu Türk'üm diyene." diye de şifrelemişti.
Baş eğdirilen başlılardan baş alınmıştı. Diz çöktürülen dizlilerin bir daha kıyam etmelerine elden geldiğince mani olunmuştu. Devlet olmanın, devlet kalmanın başka yolu yoktu veya varsa Türk'ün bildiği tek yol buydu.
Bir şeyi ya atladılar, ya atladık, ya da atlatıldık! Cumhuriyetin yani milletin kendi yöneticisini kendisinin seçmesinin olmazsa olmazı olan demokrasinin; art niyetli bölücüler tarafından, etnik ırkçılar tarafından kullanılmaya çok müsait olduğu unutuldu!
Onlarca yıl; "Halklar" dediler. "Halklara özgürlük." dediler. "Halkların kardeşliği, halklara eşitlik" dediler. Dediler, dediler ve "Ne mutlu Türk'üm diyene." şifresinin karşısına; "Sen böyle dersen bir başkası da ne mutlu bilmem neyim diyene der." diye çıktılar. Diyenler solculardı, karşı çıkanlar radikal sağcılar!
Demokrasinin nimetlerinden faydalanarak Köşk'e kadar çıkabilenler; "Dağa-taşa bunu yazarak geri gittik." diyebildiler. Bir başkası; "Travma yaşattı!" diyebildi!
Devlet olmanın olmazsa olmaz kurallarından olan "Kuvvetler eşitliği ve kuvvetler farklılığı" birbirine karıştırıldı! Bu güzelim devlet yıllarca iyi yönetilmedi vesselâm!
Devletin kurumları arasında kıyasıya bir savaş başladı!Hukuk devreye girdi gayet tabi! Hukukun incelemesinde olan birisi, bulunduğu mevkinin; en zirve, en tek ve farklılığının verdiği ayrıcalıktan hareketle; "Anayasa mahkemesi'nin vereceği kararı tanımam." diyerek hukuksuzluğu başlatan mevki oldu!
Silâhlı Kuvvetlere alternatif olarak "Kuvvetli silahlar(!)" meydana getirildi! Bir zamanlar; "Poşayı paşa etmişler, önce babasını asmış." diye bilinen darb-ı mesel de bozuldu! Paşaları, paşa olmayanlar derdest etmeye başladı! Dünyada çocuğuna "Paşa" adını koyan tek millet olan Türk Milleti'nin; ordusuna, paşalarına olan saygı ve sevgisi hedef alınarak törpülenmeğe başlanıldı!
Artık aklım falan karışmıyor!
Korkmuyorsam da ürküyorum artık!
Folluktaki, tavuğumuzun altındaki yumurtadan ne çıkacağını, çok merak ediyorum! Keklik te çıkabiliiiiir, kuş ta!...
Sıcak ve hareketli günlere doğru gidiyoruz hem de çöl sıcaklarında! Kimin eli, kimin cebinde belli değil! Kim kimden ne kadar güçlü belli değil!
"Av köpekleri hep tüfeklinin yanına gider." avcı sözünün nasıl gerçekleşeceğini, merakla bekliyoruz! Çünkü herkeste tüfek var artık! Herkes eşit güçte ve "Kuvvetler ayrılığı", kuvvetler hasımlığına dönüştürüldü, kılıçlar çekildi!
"Atla katır tepişir arada eşeğin canı çıkar." atasözümüzü, Dengir'in kulağını da çınlatarak çok dikkatle inceleyince, biraz daha ürküyorum!...
Otuz yıl, belki biraz daha fazla geriye sarıyorum hafıza şeridimi ve kulağımda bir solcu ses çınlıyor: "Özgürlük ve barış tüm insanların özlemi olacak yarınlarda..."
Başlarım pilavda kırılacak kaşığın sapına!...
"BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU, KATILMAYAN KAÇAKTIR."
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: