Cuma, Temmuz 18, 2008

KORKU TELLALLARI...

11 Temmuz 2008'de "Korku Tellalları" başlıklı bir yazımla, Mustafa Balbay'a ve Rıfat Hisarcıklıoğlu'na tepkimi göstermiştim. Yoğun ve suni olarak hükümet kanadınca oluşturulan dolayısıyla da takibi mümkün olmayan günden trafiğinde kaynadı gitti!
Sevgili Vedat YENERER'in Gazetemiz'e gönderdiği mektubu üzerine, tekrarlamak lüzumu hissettim.
Sevgili Yenerer, hukuken hesap soracağını belirttiği mektubunu; "......Şimdi inkâr etmesini anlayamadım. Kaldı ki ödül almak vermek suç değildir. Bu neyin paniği?.." soru cümlesiyle noktalamış. Zannederim, sorulan sorunun cevabını tevâfuken bulmayı Allah bizlere nasip etti...
11 Temmuz'da şöyle seslenmiş tepki vermiştik:
" KORKU TELLALLARI!...
Korkuyu ve korkağı; "Korkakların en büyük rakibi; karanlıkta yürürken kendi ayak sesleridir." diye öfkeyle tarif etmiştik... Çileye tâlip, yandıkça pişeceğini bilen, olmanın tek yolunun ölmekten geçtiğini bilenlerle; tuzu kuruların, eşeklerini gölgeye çekmişlerin, çile adamlarının yaşadıklarını anlatmakla kendilerini meseleye ortak sayanların farkı, o kadar net çıktı ki ortaya! Bu "Ümraniye Bombaları" davasına galiba teşekkür borçluyuz! Kucağında bomba patlayan yiğitler inlemezlerken, sadece sesinden kulakları rahatsız olan kahraman(!)ların feryadını anlamakta da, anlatmakta da sıkıntıdayım!... Mustafa Balbay serbest bırakıldığında geçmiş olsun dileklerimi seslendirmeye niyetlenmiştim! Korku İmparatorluğu'na tahmin edilenden çok daha fazla verdiği katkıdan sonra, vaz geçtim! Korkunun ecele bir faydasının olmadığı; okumuşların da, cahillerin de yaşayarak bildikleri bir gerçek olmasına rağmen nedense insanoğlu korkar! Serbest kaldıktan sonra; Balbay'ın, Çölaşan'la yaptığı söyleşiyi dinlerken ki kadar öfkelendiğimi, üzüldüğümü hatırlamıyorum! "Hiç kimse,makam ve konumlarına güvenerek bana bir şey olmaz demesin!" şeklindeki sipariş korku mesajı, iletilince, televizyonu kapattım! Bu gün basında bir benzer söylem daha var! Rıfat Hisarcıklıoğlu, Sinan Aygün'ün; "Hükümeti eleştirerek kötümser bir hava yaratmak... Ve bu yolla halkı isyana teşvik." suçlamasıyla sorgulandığını ve tevkif edildiğini söyledikten sonra, "Korku İmparatorluğu"nun mesajını tekrarladı; "Eleştirirken artık herkes dikkat etsin!...” Korkakla cesurun, çile adamıyla, dava adamıyla eyyamcının, kimin atına binerse onun düdüğünü çalanla, karakterin farkı, bu kadar açık! Her şeyin olduğu gibi; Vatanı, Devleti, Cumhuriyeti, Türk'ü,Türkiye'yi, Atatürk'ü sevmenin de bir bedeli mutlaka vardır ve olmalıdır. Atatürk hasımlarına, Cumhuriyetten intikama soyunanlara, idam edilen dedelerinin kan davasını güdenlere, tarihte bilmem kaçıncı kere Haçlı destekleri ile isyan eden ve cezalandırılanların intikam isyanlarına karşı çıkmanın elbette bir bedeli vardır ve bu bedel candır, ikbâldir, istikbâldir, şahsi çıkarlardan fedakârlıktır!Devlet olmanın ve devlet olduktan sonra devlet kalmanın tek bedelinin can olduğunu; yaşayarak, her gün ölerek, şehit olarak ispat eden bir milletin karşısına; dört günlük bir göz altından sonra çıkıp sanki; Ziverbey Köşkü"nden gelmişçesine, sanki C5'lerden-Mamaklardan gelmişçesine, sanki işkence tezgâhlarından çıkıp gelmiçesine anlatarak milleti korkutandan basın kahramanı mı olur?
Daha dün; "Şemdinli Davası" adıyla, bölücü hainlerin şimdiki Genel Kurmay Başkanımız'ı ve mesai arkadaşlarını görevlerinden dolayı suçlamaya niyetlendiklerinde, bu intikam senaryosu sahneye koyulmaya başlanmıştı! Sahnelenen oyunun perdelerini izliyoruz sırasıyla! Haçlı'nın sözcüsü Lagendijk'in; "Çok memnuniyet verici. Önemli olan büyük balığa ulaşmak." açıklamasının hemen peşine; dört günlük göz altından sonra Basın Kahramanı(!) Balbay; "Kimse mevki ve makamına güvenerek, bana bir şey olmaz diye emin olmasın!" tehdidini, heryere taşıdı!... Rıfat Hisarcıklıoğlu'da, tehdit eden "Korku İmparatoru"nun adını-kimliğini açıkladı! Ve bunlar demokratlar! Biri sağdan, biri soldan! Ve bunlar demokrasi havarileri!... Korktuklarını, korkutulduklarını söyleyemeyecek kadar da gayr-ı samimiler! "Sac düzene girmiş hamur bitmiş, ev düzene girmiş ömür bitmiş!" miş!... Korkmak insani bir özelliktir ve ayıp değildir ama korkağın cesur rolüne soyunması, bir kaç kere ayıptır ve komikliktir! Bir yılı aşkındır niye tutuklandıklarını, niye göz altına alındıklarını bilmeyen gazeteciler var! Bir yılı aşkındır tutuklu bir sürü şerefli insan var! Yoksa onların; "İnsan üç yolla; öldürülerek, hastalıkla ve hapsedilerek." tarifiyle, susturulduğu mu anlatıldı? Bu haksızlığa, bu despotluğa, bu faşizme kafa tutacak, baş kaldıracak yürekli Cumhuriyet severler, ehil emânetçiler olmayacak mı? Ölmekle bayılmak arasındaki farkı, sadece filmlerden izleyerek bilmek mümkün değil! Sevmenin bedelinin fedakârlık olduğunu, sevenler bilirler! Sevenle seven rolüne soyunmuşların arasındaki fark, o kadar çabuk belli oldu ki! Moralim; iki tane, "Korku İmparatoluğu"na -bilerek, bilmeyerek- ajanlık eden "korku tellalı"nın belli olmasıyla yerine geldi!...
Gidinin borazanları!...
"Keser döner sap döner, bir gün de hesap döner!" Millî tecrübelerimizden hareketle, teyakkuz halinde bekler ve günü geldiğinde de meşrû yollarla nasıl hesaplaşılırmış gösteririz Allah'ın izniyle...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: