Cumartesi, Ağustos 30, 2008

SAVAŞA HAYIR AMA TESLÎMİYETE DE!...

Dünyada sınırlar yani coğrafya değişiyor, değiştiriliyor!...
İnsanoğlunun teknoloji ile düz orantılı gelişmeleri ve önce kabile, sonra aşiret, sonra klan, sonra halk ve en sonunda milletleşmeleri ile başlayan "Milletler Arası Mücadele" ile, dünya coğrafyası yani devletlerin sayıları ve sınırlar değişmeye başlamış ve değişerek te devam edecektir.
Yeryüzünde; nebatat ve hayvanatın(bitkilerin ve hayvanların) da, iç güdüsel olarak yayılma ve dünyayı kaplama, dünyaya hakim olma istekleri vardır. Bu iç güdüsel büyüme, çoğalma ve yayılma isteği, bir başka cinsle karşılaşıp temas edinceye kadar sürer. Bir başka cinsle temas halinde de adına savaş dediğimiz canlı-kanlı mücadele başlar.
Atsız Hoca'ya göre, aklımda kaldığınca; sarmaşık en zayıf köklü bir bitki olmasına rağmen çok süratle gelişir ve uzar. Hevesi, bir an önce bütün dünyayı kaplamaktır. Karnını doyurmak, oluşturacağı sütle yavrularını beslemek ve bir an önce çoğalarak dünyayı kaplamak isteyen keçiyle karşılaşıncaya kadar sarmaşığın büyümesi devam eder. Keçiyle karşılaşıldığı anda sarmaşık-keçi savaşı başlar ve galibi tabi ki keçi olur! Keçinin içgüdüsel olarak beslenip çoğalma ve dünyayı kaplama heves ve heyecanı da bir kurtla karşılaşıncaya kadardır. Kurtla karşılaşıldığında başlayan canlı-kanlı mücadelenin yani savaşın galibi de bellidir! Kurtun kuvvetlenip, üreyip dünyayı kaplama hevesi de kendisinden daha güçlü bir savaşçıyla, yırtıcıyla karşılaşacağı ana kadardır!...
Nebâtat ve hayvanat arasındaki bu içgüdüsel savaşa insanoğlu, aklıyla müdahele eder hep! Bitkilerin üremesini, çoğalmasını; onların sağlıklı olarak çoğalıp hayvanata yem olmasını, hayvanatın üreyip çoğalarak insanların yararına işlerde kullanılmasını hep insanoğlu denetler. Dolayısıyla göz önündeki bu nebât ve hayvanat mücadelesinin, ekolojik dengeye zararı bir nebze de olsa insanoğlunun müdahelesiyle kontrol altındadır.
Nebâtat ve hayvanat arasındaki bu sessiz ama canhıraş mücadeleyi kontrol etmek isteyen insanoğlu; milletleştikten sonra, kontrol etmek istediği toprakların sınırlarını belirler. Bu sınır belirleme önemlidir. Çünkü kontrolündeki nebatat ve hayvanat, mensubu olduğu milletinin hayatını sürdürmesi için gereklidir.
Kontrol edilmesi gereken toprakların adı, Türkçe Vatandır. Yer üstü ve yer altı zenginlikleri; milletleşmiş bütün insanlar için önemlidir. Ve önemsediği yerlerin kontrolünü sağlayabilmek için bir başka milletle sınır çekişmeleri yaşanacaktır. Bu, insanın insanlığıyla bağdaşan bir davranıştır, bu davranışın adı milliyetçilik ve bu mücadelelerin adı savaştır.
Savaşların engellenebilmesinin bir tek yolu vardır: güçlü olmak ve gücü kadar coğrafyaya hâkim olmak!...
İnsanoğlu; fert olarak nasıl gücü yetmeyecekle kavgaya tutuşmazsa, millet ve devlet olarak ta gücü yetmeyeceğine inandığı millet ve devletle savaşa girmez! Bu savaşa girmemek için yapılan işlere, uygulamalara da insanca bir akıllılıkla "diplomasi" denir!...
Diplomasi; insanoğlunun korkusunu saklamak için ortaya attığı ve nöbet nöbet bütün milletlere lazım olan, hayati derecede önemli bir akıllılıktır!
İnsan üretimi olan sistemin adı ister demokrasi, ister bilmem ne olursa olsun; diplomasiye çok fazla rağbet eden milletin o an için gücü, savaşa elverişli değildir demektir!...
Buradan bakınca; fazla değil 80 yıl önce "Yedi Düvel" adıyla birleşerek üzerimize gelen bu günün Avrupa Birliği adındaki Haçlı'yı; hayatta kalabilmek içgüdüsüyle ve kahramanca, destansı bir mücadeleyle şu anki sınırlarımızdan kovduk! Bu gün itibariyle de o kovuşun seneyi devriyesini ve bayramını kutlamaktayız.
O müthiş savaşın yaralarını daha tamamen saramamışken; bizden erken toparlanan Haçlı, yeni seferlerdedir! Ve kendimizi yetersiz gördüğümüz için sığınmak zorunda kaldığımız, "diplomasi" adındaki maskeye sığınarak, ABD gemilerinin, Boğazlar'dan geçmesine izin verdik!
Demokrasi ve Cumhuriyet adındaki sistemimiz gereği iş başında bulunan hükümetin sığındığı diplomatik görüşmelerle, Türk Milleti'nin kendisini hissettiği güçlülük arasında, kesinlikle uyuşmazlık var!
Toprağına, vatanına sahip duramayan milletin namusuna sahip duramayacağını hangi vatandaşımızdan sorarsanız duyarsınız!... Irak gibi net bir örnek te göz önündeyken...
Tarihî, insanî gerçekleri göz önünde bulundurarak; milletliğini on bin yıldan fazladır gerçekleştirmiş ve dünyaya kabul ettirmiş olan Türk Milleti'nin fıtrâti (yaratılış) özelliğini, siyasî hükümetlerin göz önünde bulundurması gereğini hatırlatmak isterim!
Birilerinin savaşlarında, diplomasi maskesiyle arada ezilmek istemiyoruz! Sınırların yeniden çizilmesi gerekiyorsa -ki gerekiyor- ister savaşta, ister masa başında olmak gerek diye düşünüyorum!
En başarılı diplomasiyi de, bırakalım en fazla korkanlar yapsınlar!... Korkunun ecele bir faydasının olmadığını, bizden iyi kim bilebilir?
Savaş adındaki dünya nizâmını belirleyici gerçeği, dünyada en iyi bilen millet olduğumuzu, Allah aşkına hep hatırımızda tutalım!...
Savaşa hayır ama teslîmiyete bin kere, milyon kere hayır!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: