Perşembe, Ağustos 28, 2008

YA KONUŞUN, YA DA .... !...

1933 yılı Şubat ayının ilk günlerinde; Bursa'da, Ulu Cami'de toplanan bir grup ezanın Türkçe okunmasını bahane ederek ayaklanır. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Olay üzerine Atatürk, hemen Bursa'ya geçer. Çekirge yolu üzerinde bir yerde, akşam yemeğinde Bursa eşrafından birisi Atatürk'e yaklaşarak; "Bursa gençliği, ayaklananlara hemen müdahele ederek olayı bastırabilecek kudretteydi ama, güvenlik güçlerimize duydukları aşırı güven nedeniyle harekete geçmediler." deyince Atatürk, adamın sözünü keserek;
"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu; “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç; “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.” diye düşünecek ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek.” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki; “Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!..." der!...
Bu sözler, meşhur Bursa Nutku olarak yakın tarihimize geçer! Cumhuriyet ve Atatürk kazanımları tehlikelerle muhatap olduğunda, duyarlı aydınlar tarafından bu müthiş sözler kullanılır. Hatta Celal Bayar tarafından Meclis kürsüsünden de okunur. Muhteşem Türk Atatürk'ün, bu müthiş öngörüsünü, ileri görüşlülüğünü ve devlet adamlığını Ahmet Taner Kışlalı, "Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi" isimli kitabında; "Tarihte bu sözleri söyleyebilen bir başka devrimci çıkmış mıdır? Başında bulunduğu devletin bile, zaaf içinde olabileceğini düşünen, geleceğin siyasal iktidarlardan kuşkulanabilen, ama gençliğe böylesine sınırsız bir güven besleyen, böylesine çek veren, gençliği böylesine son çare olarak gören bir devrimci yoktur! Ve Atatürk, hem gelecek iktidarlar hem de gençlik konusunda yanılmamıştır." şeklinde yorumlar...
Günümüzden 75 yıl önce yaşananları; yaşananlara karşı tedbirleri ve tavsiyeleri lütfen dikkatle okur muyuz bir daha! 600 yıllık bir; yıpratılmış, dejenere edilmiş, her kesin kendine göre yonttuğu-yorumladığı, şeyh-ül islâmların ve kadıların talimatlarla fetva ve karar verdikleri bir Osmanlı temelleri üzerine kurulmuş genç bir devletin Cumhurbaşkanı'nın sözlerini; günümüze uyarlayarak bir daha okur muyuz?
Ola ki; AKP'nin kendi istihbaratını, kendi takip-izleme timlerini oluşturduğu söylenen günümüzde bizler okumaktan-okutmaktan korkarsak; dokunulmazlıkları olan Cumhuriyetperver, Vatanperver, Milletperver bir siyâsimiz, yeniden Meclis kürsüsünden okuyarak gençliğe olan güveni tekrarlamaz mı?
Demokrasi ve Cumhuriyet'in dokunulmazlık nimetinden faydalanarak, Türk'ün şan-şeref levhası Ağustos Ayı'ndan bir günü, bölücü hainlere-şerefsizlere bayram günü tavsiye edebilecek kadar pervasızlaşan PKK'nın siyâsal uzantıları kadar cesur bir siyâsimiz yok mudur?
Muhteşem Türk Atatürk'ün güvendiği, Cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençliği'nin görevini de yoksa -muhalefetin yapması gerekenleri yaptığımız gibi- yine biz mi, yapacağız?
"Müslüman-Türk Münevverleri", neredesiniz?
Ya şimdi konuşun, ya da asla ağzınızı açmayın bir daha!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: