Cuma, Ağustos 15, 2008

TÜRK BUDUN; ERTİN, ÖKÜN...

"Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış. İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tâbi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş."
...................
"Görür gözüm görmez gibi, bilir aklım bilmez gibi oldu. Kendim düşünceye daldım. Zamanı Tanrı yaşar. İnsan oğlu hep ölmek için türemiş. Öyle düşünceye daldım. Gözden yaş gelse mani olarak, gönülden ağlamak gelse geri çevirerek düşünceye daldım. Müthiş düşünceye daldım."
....................
"Bilgisiz kağan oturmuştur, kötü kağan oturmuştur. Buyruku da bilgisizmiş tabiî, kötü imiş tabiî. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, aldatıcı olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirdiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedi vermiş."
.................
"Türk, Oğuz beyleri, milleti, işitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini töreni kim boza bilecekti? Türk milleti, vaz geç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı; beslemiş olan bilgili kağanınla, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hâle soktun."
.....................
Orhun Kitabeleri'nin doğu ve güney yüzünden, bazı cümleleri aynen aldım...
Orhun Kitabelerini okurken; sadece Çinli'nin yerine AB ve ABD'yi, özetle Haçlı'yı koyarak okursak, sanki günümüzü, bizi tarif ettiğini zannetmez miyiz?
Tarihte halkları toplayarak milletleştirebilen tek millet olarak, milletliğimizin hedef alındığının farkına bir an önce varmazsak; artık boşaltılan şuuraltımız ve içi boşaltılmış kavramlarımızın farkında olmayarak en milliyetçi bilinen ağızlardan "Türk Halkı" dersek, korkarım ki halklaşırız ve yumuşak dilli, yumuşak hediyeli düşmanın tuzağına düşerek yem oluruz!
Dört taraftaki halkları kendimize tabi kılmazsak; başlıya baş eğdirip dizliye diz çöktürmezsek yeniden, devletliliğimiz nasıl belli olur ki?
Başkaları düzenimizi bozmasın endişesi ile, başkalarının sunduğu yumuşak dille sunulan yumuşak hediyelerin etkisinde kalarak kendimiz yumuşarsak, yüzlerce yıllık düşmanlarımıza yem olmaktan nasıl korunuruz ki?
Kendimiz, kendi töremiz ve kendi türemizle yeniden ayağa kalkmazsak; "Yedi Düvel" adıyla daha dün üzerimize saldıran ve bütün imkânsızlıklara rağmen inancımız-îmânımız ve Türk karakterimizle denize döktüğümüz düşmanın tatlı diline kanmaktan vaz geçmezsek; düşmanlarımıza baş eğdirip, diz çöktürüp, hainlerimizin dillerini kesmezsek; yeniden halkları milletleştirip, yoksulu bay etmezsek, daha ne kadar dayanabiliriz ki?
İslâmla teşerrüf ettikten sonra ki; "Size yapılan kötülüğe misliyle mukabele ediniz." Allah iznini, "Ama affederseniz sizin için daha hayırlıdır." Allah tavsiyesini de unutmayarak; savaşın eşit kuvvetler arasında yani sadece ordular arasında yapılacağını, savaşların sivil insanların huzurunu temin için yapılan bir ciddi ve erkek devlet işi olduğunu, bütün dünyaya bir daha hatırlatmazsak, diğerlerinden farkımız ne ola ki?
Bütün dünya insanlığının ve bütün dünya milletlerinin Türk Ordusu'nun muhteşem caydırıcılığını ve onun olduğu yerlerdeki Türk Düzeni'ni, huzuru özlediğini ve bu özlenen 'Düzen Kuruculuğun' sadece bizde, Türk Milleti'nde olduğunu ne zaman hatırlayacağız?
"TÜRK OĞUZ BEĞLERİ,TÜRK BUDUN EŞİDİN! ÜZE TENGRİ BASMASAR, ASRA YİR TELİNMESER, TÜRK BUDUN, İLİNGİN TÖRİNGİN KİM ARTATI [udaçı erti]? TÜRK BUDUN; ERTİN, ÖKÜN!"
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: