Pazartesi, Eylül 15, 2008

DEMOKRATİK KÜFÜRBAZLAR !...

KÜNYE
Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler,
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyûs dediler.
Künyeni almak icin, partiye ettim telefon;
Bizdeki kayda göre, simdi o mebûs dediler!... (Neyzen Tevfik)

Ehven-i şerre yani kötünün iyisine hiç bu kadar mecbur olmamıştık!
Güçlü, kuvvetli eğer merhâmetli olmazsa zâlim olur diye bellettiler bize! "Ağaç bar verdikçe baş eğer." diye öğrettiler! Hem de bunları mahalle baskısı adındaki, sessiz okullarda evlerimizde öğrettiler bize!
"Adâlet" ve "Kalkınma"yı, daha doğrusu merhâmeti birbirinden ayırmamız da belletilmişti! Adâletle merhâmetin bir arada olamayacağını öğrenmiştik yine mahalle baskısından! Köylerde güçlü ama zâlim ağalardan, dağlarda güçlü ama zâlim eşkiyâdan, şehirlerde güçlü ama şehir eşkiyâları magandalardan hep şikâyetleniriz!
Bu güçlü ama zâlimlerden korunmak için teşkilât gerek biliriz! Bu teşkilâtında milletin teşkil olmasıyla meydana gelen devlet olduğuna inanırız. Sistemimiz; devlet adına devlet gücünü kullanma yetkisini hükümetlere verir. Hükümetlere görevi ise yine sistemimiz gereği millet verir!... Milletin içinde zengin de var, fakir de; huzurlu da var, huzursuz da; hükümet olan partiye oy veren de var, vermeyen de!...
Milletin söylemeyip söylendiklerini yazan gazeteler de var. Bu gazetelerin içinde hükümet yanlısı olan da var, muhalif olan da!...
Milletin; devlet erkini kullanmak üzere 4 veya 5 yıllığına yetki verdiği hükümetin, bütün bu renkliliğe eşit mesâfede olmak gibi bir mecbûriyeti var! Hükümetin birinci görevi kuvvetler eşitliği veya farklılığını; devlet kurumları arasındaki insicâmı muhafaza ederek yürütmektir! Yoksa yandaşlarına merhâmetli, hoş görülü; muhaliflerine ceberrut davranmak gibi bir hakkı aslâ yoktur, olmamalıdır!
Hükümet edenlerin mutlaka hatırlarında tutmaları gereken bir gerçek te; mahkemenin asla kadıya mülk kalmadığıdır! Bu gün hükümet edenlerin yarın muhalefette kalmaları, hatta Meclis dışında kalmaları mümkündür ve olmamış değildir!
Hükümet edenlerin Genel Başkanı'nın, göreve geldikten sonraki ünvanıyla Başbakan'ın; vatandaşlardan kimseye farklı davranmak, kayırmak veya açıkça husûmet gözetmek gibi bir hakkı da yoktur, olmamalıdır!... Dokunulmazlık zırhının verdiği farklılıkla, kimseye; "Alçak! Şerefsiz!" gibi hakaretleri etme hakkı yoktur, olmamalıdır!...
Gerçi dokunulmazlık olmasa da sözlü hakaretten adam asılmaz biliriz! Ama bir vatandaş Başbakan'a bu sözleri sarf etse, hemen göz altına alınır; ezilir, üzülür, emniyette fazlasıyla hakaretler görür -ki bunların doktor raporu ile tesbiti de mümkün değildir- ve yargının önüne çıkarılır! Yasalarımızda yaptırımı neyse o cezaya sür'atle çarptırılır...
Ama bu hakareti eden millet vekili ise, hele bir de Başbakan ise; dokunulmazlığı vardır! Savcılıkça dokunulmazlığının kaldırılması için Meclis Başkanlığı'na yazılır ve orada kalır! Bir dönemden fazla seçilirse o vekil, -genellikle başbakanlar bir dönemden fazla seçilirler- mahkeme zaman aşımından düşer!...
Ve demokrasi denilen; sadece demokrasiyi araç olarak kullananlara silahlıktan başka bir şeye yaramayan sistem yüzünden, hakâret eden güçlü; güçlü ve kabadayı tarifiyle kalır!
"Doğan" ve "Er-doğan" arasındaki kavgada taraf olmadığımı söylemiştim! Bu kavganın hâlâ danışıklı dövüş olduğundan şüpheliyim! Ama hakaretlerin, küfürlerin havada uçuştuğu; hükümetin başının kendisine rakip olarak neden bir parti genel başkanını değil de bir para babasını, bir sermaye sahibini seçtiğini anlayabilmiş değilim!
Bana Anadolu'daki yerel seçimlerde; birbirleri aleyhinde en galiz küfürlerle konuşan ama kapalı kapılar ardında bir araya gelen köylü kurnazlarının sistemini hatırlatıyor bu kavga!...
Acaba partisinin toplantılarında; hedef seçtiği ve gösterdiği adama; "Alçak! Şerefsiz!" diye mesajlar gönderen Başbakan'a, muhatabı da aynı üslûpla cevap verse ve yasalarımızın vereceği para cezasını göze alarak aklına estikçe aynı davransa; kendisine güvenerek oy veren milyonların ne kadar incineceğini düşünmez mi Sayın, Güçlü, Dokunulmazlığı olan, Kasımpaşa'lı Başbakan?... Yine muhatap aldığı kişinin; yıllardır gazetelerindeki köşe yazarlarının çarptırıldığı para cezalarını, hiç yüksünmeden ödeyebildiğini hatırlamaz mı?...
Bu kavga da etik değil, -ahlâkîyi özellikle kullanmadım çünkü bu kavganın ahlâkla asla alâkası yok- kavganın tarafları da! Hele demokratik hiç değil!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: