Çarşamba, Eylül 24, 2008

ERZURUM'DA YAŞ KESENLER !...

Mübarek Ramazan'ın son günlerinde, güne canımı çok inciten; "Ya Rabbi! Yalan olsun." diye yalvardığım bir haberle başladım. Yaygın Basın'da Kerim BURUCU'nun haberine göre; "Erzurum Büyükşehir Belediyesi, tarihi Lala Paşa Camisi’nin çevresindeki 11 çam, huş ve kestane ağacını bir gecede kesti." diye verilmiş haber!...
Her zaman özlediğim, hele Ramazan aylarında burnumun kemiğini sızlatan bir özlemle yâd ettiğim Erzurum'u, güzelleştiren özelliklerden birisi de ağır kış şartlarına rağmen bahar ve yazdaki yeşilliğidir. Hele külliyelerin, tarihi camilerin bahçelerindeki kestaneler, salkım söğütler, çamlar ve yemyeşil ağaçların görüntüsünü; yaz Ramazanlarında, o yeşilliklerin gölgesinde yatarak namaz vakitlerini beklemeyi, bilhassa ikindi namazına ilk gören tarafından muhabbetle dürtülerek uyandırılmanın hazzını, lezzetini ve kutsiyetini kim yeterince anlatabilir?
Şimdi bu yeşilinin gölgesinde, yaz Ramazanlarında, gölgelenerek, hatta yatarak ezanı bekleyen Dadaşların; kendileriyle ve Erzurumla özdeşleştirdikleri, bu muazzam ve ruhanî görüntüyü bozanlara, hangi lisanla kızmak gerek? Gâvurboğan'ın, Topraktabya'nın, Mahallebaşı'nın, Tebriz Kapı'nın gün görmemiş ağzıyla başlamak isterim şahsen!
Aklımda kaldığı kadarıyla, Alvar imamı Muhammet Lütfü Efe'nin Erzurum Destanını aktarmak geldi içimden;
Erzurum kilidi mülki İslam'ın
Mevlâ'ya emânet olsun Erzurum
Erzurum derbendi ehl-i imanın
Mevlâ'ya emânet olsun Erzurum.

Gayet şecaatli erler var idi
Nisâsı ricâli hâyâdar idi
Edepli erkânlı bir diyâr idi
Mevlâ'ya emânet olsun Erzurum.

Civanlar pirlere hürmet ederler
Duasın almaya gayret ederler
Ramazana güzel hürmet ederler
Mevlâ'ya emânet olsun Erzurum

Kalplerine dolsun Feyz-i Rabbânî
Ahalisi bulsun Rahm-ı Rahmânî
Lütfü Erzurum'dan gördüm ihsanî
Mevlâ'ya emanet olsun Erzurum... Alvarlı Efe'nin ruhanî huzurlarında, Alvarlı Efe ile beraber, Erzurum için ağlamak geldi içimden...
Be mübarek adamlar! Bir yakından üç beş tane metal ağaç alıp, bir tanıdığa üç-beş kuruş para verebilmek için, o güzelliklere nasıl kıydınız? Hangi mevsimde, hangi ağaç elli yılda çürürmüş ki, sizler o yeşillerin tamamını aynı teşhisle, çürüme bahanesiyle kestiniz?...
Oysa hepimiz; "Yaş kesen, baş kesen! Ommaz avcı, illa balıxcı.." sözüyle büyümedik mi? Yoksa bu Sevgili Küçükler Başkan, Erzurumlu mu değil? Bir Erzurum çocuğu, Erzurum deyişlerini, ata sözlerini duyarak büyümüş bir Erzurum çocuğu, yeşil kesebilir mi? Hele camilerle birleşmiş, camilerle beraber dokunulmazlık kazanmış ve özel bakıma tabi, özel sevgilere muhatap ağaçları, bir Erzurumlu'nun kesebilmesi mümkün mü?
Yoksa ben mi Erzurum'u, Erzurumlu'yu yanlış tanımışım, yanlış hatırlıyorum? Şahsen ben ve benim akranlarımın gençliğimizde olsaydı, belediye başkanı değil kimin emriyle gelinirse gelinsin o ağaçları kestirmezdik diye düşünüyorum! Yoksa bizim kuşağıda mı abartıyorum Erzurum ve Erzurumlu gibi?...
Ahmet Küçükler Başkan;
Hiç bir Erzurumlu'yu incitemeyeceğin kadar beni incittin! Hiç bir Erzurumlu'dan alamayacağın kadar buğzuma muhatapsın! Daha da söylemek isterim ama, mübârek Ramazan'ın hatırına aklımdan geçirdiklerimi içimde hapsediyorum!...
Sana ve senin emrine kafa tutamayarak o güzelim ağaçların kesilmesine seyirci olan Erzurumluları da, kalbim acıyarak hatırlayacağım; bu şekilde kimleri hatırlıyorsam eminim ki onların da canları acımıştır vesselâm!...
Demek ki artık; "Ekmeğe lavaş, ağaç kesene dadaş..." diyorlarmış!... Dadaşıma bak hizaya gel!... Aklımda kaldığı kadarıyla Erzurum'da Taşkesen'ler vardı yaş kesenler ne zaman geldi?!...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: