Cumartesi, Şubat 02, 2008

DİKKAT TÜRK MİLLETİ !...

12 Eylül öncesinin sokak hakimiyeti kavgalarının mensupları, 12 Eylül öncesinin 20-25; şimdinin, 45-55 yaşlarında olan ana-babaları, dikkat!...
İlginizi çekebilmek için bir hatıramı nakledeyim. 1990'lı yılların ortalarında, evime çok yakın olan bir Ülkü Ocağına sık-sık giderdim. Müdavimi gençlerle tanıştığımda adlarının "ulaş, deniz, barış, devrim" ve benzeri adlar olduğunu gördüğümde şaşırmıştım. Sonra sosyal demokrat veya demokratik solcu sivil toplum örgütlerine gittiğimde, oralardaki gördüğüm kürşat, almıla, kaan, hakan ve benzeri isimlerde de şaşırmıştım.
Günlerce kafa patlattıktan sonra; "Ben biliyorum!" diye yazmıştım mes'eleyi. 12 Eylül Kıyametine bizzâtihi muhatap olan kuşağımız, çocuklarımız da bizim gördüklerimizi görmesinler diye özellikle korumaya almıştık. Bu korumayı eksik yaptığımız, sonradan belli oldu. Bedenlerini her türlü polis ve güvenlik güçlerine ve karşıt görüşlü saldırganlara karşı koruduğumuz çocuklarımızın kafalarını sahipsiz bırakmıştık!...
Ana-babalarının fikri ile zikrinin bir olmadığını gözlemleyen çocuklarımız da ana-babalarının aksi fikir kulvarlarına kaymışlardı tabi ki! Ülkücülerin çocukları sosyal demokrat veya demokratik solcu kuruluşlarda; devrimcilerin çocukları ülkü ocaklarında yer almışlardı!...
Farkında olarak becerebildiğimiz kadarıyla buna da müdaheleye teşebbüs ettik. Ne kadar başardık bilemem ama, çocuklarımızın da bizim nesil gibi sert kavgalar yaşamalarına mani olduk. İyi de yapmışız!...
Ne mezhep farklılıklarından dolayı, ne fikri hasımlıklardan dolayı, ne de etnik farklılıklardan dolayı sert kavgalara girmelerine mani olabilmişiz çocuklarımızın. Ama siyâseten hem bizim, hem de çocuklarımızın dşlanmışlığını kolaylaştırdığımızı da fark edememişiz!...
Ülkücüler ve devrimciler olarak bizler, çocuklarımızı tehlikeli gördüğümüz işlerden korumakla meşgûlken meydanı boş ve sahipsiz bulan birileri, gizlice bir şeyler başarmışlar! Belki de âşikâr yapmışlar herşeyi ama bizler, çocuklarımızı korumanın verdiği rahatlıkla görmezden gelmeyi tercih etmişiz!...
Cemaatler çoğalmış! Tarikatlerin ve tarikat şeyhlerinin siyâsetteki hükümranlığı gerçekleşmiş!
Başbakanlıkta şeyhlerle yemek yenmişti, biz ciddiye almamıştık ama Silahlı Kuvvetlerimiz müdahele etmişti. Bizler buna sevinmiştik ama yanlış yapıldığını da sonradan görmüştük!
İyice sipere çekilerek, hareket ve örgütlenmelerini iyice gizleyerek gelişen din tâcirleri; birden bire ezici bir çoğunlukla karşımıza çıktılar!...
Artık açıkça kutuplaşmaktan da çekinmiyorlar!...
Çünkü onlar, %47 gibi bir blok halindeler; bizlerse %53'lük ama 53 parçalı bir haldeyiz!...
222A, muhteşem oldu.
Milyonlar, Muhteşem Türk'ün huzurundaydı ve %47'ye bir uyarı yapıyordu. Ama bu kalabalığın, sandıklara nasıl aksedeceğini bilenimiz var mı?
Bütün devâsâ mes'eleler türbanla örtülmüş ve üniversitedeki çocuklarımızı yeniden kamplaşmalara götürüyorlar farkında mısınız?
Yaklaşık 15 yıldır yönetimini aldıkları İstanbul'da kontrolsüzlükten iş yerleri patlıyor, 20 vatandaşımız ölüyor, yüzlercesi yaralı ama kimsenin umurunda değil! Suçlu yok çünkü!...
Behiç Kılıç'ın da belittiği gibi; trenler devriliyor, uçaklar düşüyor, onlarca vatandaşımız ölüyor ama suçlu yok!...
Varsa yoksa türban, varsa yoksa ekonomik sıkıntıları kamuflede artık yetmeyecek olan türbanın yanına bir destek arayışı!
Karşıt vatandaşların sokaklara dökülmesi yetmiyor, çünkü sonuç alamıyorlar! Üniversiteli gençlerimiz sokaklara dökülmeli ve ekonomik mes'elelere üniversiteli çocuklarımız türbanı örtü etmeli!..
Onların çocukları da, 17-18 yaşında olmalarına rağmen ticâreten hârikalar yaratmalılar! Nasılsa arkalarında da, AB ve ABD var!...
Analar, Babalar dikkat!...
Dikkat Türk Milleti!...
Devletimin ve Cumhuriyetimin bütün kurumları, dikkat!...
Vallahi tehlikedeyiz...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: